DEĞER YARGILARI VE YALAN

18. aydan sonra çocuklar doğru ve yanlış kavramlarını öğrenecek durumdadırlar. Yaşamlarında bazı kısıtlamalar ve sınırlar olduğunu görürler. Dünyada olumsuz değişikliklerin de olacağını anlarlar. Dünyada kuralların olduğunu gözlemlerler ve kurallar bozulduğunda tepki gösterirler. Memnuniyetsizliklerini yüz ifadeleri veya öfke krizleriyle anlatmaya çalışırlar. Gelişme sürecinde gözlemlenebilecek olan bu durum, çocukların da bazı kişisel değerlere sahip olduğuklarının habercisidir. Bu farkındalık, ebeveynlerden alınan tepki ve geri bildirimlerle daha çok gelişir ve desteklenir. Elde etiği bilgiler ışığında çocuklar nasıl davranacaklarını ve doğru- yanlış, iyi-kötü kavramlarını geliştirirler. Bunlar çocuğun geliştireceği değer yargıların temelleridir. Sonuçta çocuklar doğru- yanlış, iyi-kötü kurallarını ve kavramlarını içselleştirerek kendi değer yargılarını oluştururlar. Bu nedenle 1.5 yaşından sonra duygular, çocuklara mutlu, üzgün, kızgın, sevinçli vb. ifadelerle isimlendirilmeli, ebeveynler kendi duygularını çocuklara itiraf edilmeli, başkaların duyguları tanımlanmalı ve bu şekilde çocuklara duygular öğretilmelidir. Duygular öğretilerek empati gelişimine destek olunmalıdır. Duygular ve empati için “rol yapma” oyunları oynanmalıdır. Yaşamdaki kuralların nedenleri anlaşılabilir bir şekilde çocuklara anlatılmalı, çocuklar doğru yapma konusunda desteklenmeli ve ödüllendirilmeli, kötü ve yanlış davranışlarda bulunulduğunda zarar gören kişinin duygularının ne olabileceği çocuklara gösterilmeli, çocuklar gerekirse uygun kısıtlama ve cezalarla yönlendirilmelidir. Çocuklar anlayamadığı kurallara uymak istemezler. Zorla ve bağırarak disiplin oluşturulamaz. Çocuklara verilen disiplinin onların değer yargılarını ve düşünce kalıplarını belirleyeceği unutulmamalıdır.

 

3 yaşından sonra çocuklar giderek dünyayı başkalarının gözüyle görebileceklerinden yaşamda bir dizi kurallar olduğunu ve bunlara uymak gerektiğini anlarlar. Bu kurallara uygun davranmaya çalışırlar ve kuralları çiğnediklerinde suçluluk duyarlar. 3–6 yaş arası çocukların bilişsel gelişim açısından bakıldığında düşünce ve akıl yürütmede tek boyutlu değerlendirme yaptıkları gözlemlenir. Bu dönem düşüncenin donuk olduğu, bir nesnenin ya da olayın tek bir belirgin özelliğine dikkat ederek ve bu özelliğe yoğunlaşılarak diğer özelliklerin göz ardı edildiği (düşünce katılığında) ve bu nedenle kurallara çok sert bir açıdan bakıldığı bir dönemdir. Kurallar değişmez ve dokunulmazdır; esnetilemez ve çiğnenemez. Bu dönemde değer yargıları yavaş yavaş öğrenilecektir. Çocuklar bu dönemlerde özdeşleştikleri modelleri taklit edeceklerdir. Özdeşimler çocuklara birçok ders verecektir. Ayrıca bu dönemde çocuklar gözlemleriyle, ödül-ceza yöntemleriyle ve “rol yapma” oyunlarıyla da değer yargılarını öğrenirler. Çocuklar bu dönemde bilinçleriyle hareket edemezler. Dürtülerini ve duygularını kontrol edemezler. Çocuklar kuralları çiğnediklerinde telaşlanmamak, ani ve sert tepkiler göstermemek gereklidir. Sabır, anlayış ve hoşgörü göstererek ve saygılı olunarak kurallar, nedenleri ile tekrar açıklanmalıdır. Televizyon, çocukların değer yargılarını ve toplumsal davranışlarını oluşturmada önemli bir etkendir. Ayrıca ailelerin sözleriyle eylemlerinin çelişmemesi gerektiği de unutulmamalıdır.

 

6 yaşından sonra somut düşünme başlar ve mantıksal düşünce oluşur. Çocuklar da bu yaştan sonra, gelişen bilinçleri sayesinde toplumsal kuralları anlayıp bu kurallara uymaya çalışırlar. Ergenliğe doğru ilerledikçe doğru-yanlış, iyi-kötü gibi konular hakkındaki duyguları, düşünceleri ve eylemleri giderek sürekli reform ve gelişme gösterir. Medya ve akran baskısı çocuğu yanlışlığa ve kötülüğe sürüklese de aileden gelecek uygun ve doğru mesajlar çocukların bu olumsuzluklardan etkilenmelerini azaltacak veya engelleyecektir. Çocuklar 6-7 yaşlarında ahlaki ve toplumsal değer yargılarını ayırt etmeye başlarlar. 7 yaşından sonra vicdan geliştirecek ve suçluluk duyacaklardır. Çocuklar ebeveynlerle olan ilişkilerinden ve cezalandırılma korkusundan ziyade, doğru ve iyi davranışları artık değer yargılarına dayanarak yapmaya başlayacaklardır. Bu arada kuralların esneyebileceğini de anlayacaklardır. Çocukların değer yargıları, bilişsel, davranışsal ve duygusal alanların birbirleriyle etkileşimi ve gelişimiyle mümkündür. Bilişsel gelişim sonucu başkalarının bakış açılarını dikkate alacaklar, bilgiye dayalı davranışlar geliştireceklerdir. Artık yalan söyleme ve aldatmanın kötü bir davranış olduğunu; iyilik, paylaşım, yardım ve işbirliğininse iyi davranışlar olduğunu bildikleri için davranışlarını bunları dikkate alarak ayarlayacaklardır. Ayrıca davranışlardan sonra bazı duygular hissedecekler ve yanlış davranışlardan sonra çocuklar suçluluk duyacaklardır.  Bu nedenle 6–12 yaş arası çocuklara deneyim, gözlem, taklit ve doğrudan yol gösterme yardımıyla değer yargılarını oluşturmaları konusunda yardımcı olunmalıdır. Aile, çocuklara kendi değer yargısını göstermeli, bu değer yargılarının nedenlerini açıklamalı ve bu değer yargılarını eyleme ve uygulamaya geçirmelidir. Çocuk olumlu değer yargıları oluşturmak için edebiyattan ve hikâyelerden faydalanmalıdır. Çocuklar bu dönemlerde hayat deneyimleri ve bilgi birikimleri gelişmiş olmadığından doğru-yanlış, iyi-kötü gibi kavramlar konusunda karar veremezler. Çocuklara bu konularda karar verebilmeleri için belirli bir özgürlük alanı tanınmamalı, bu konularda yol gösterici ve yönlendirici olunmalıdır. Çocuklara, değer yargılarını kabullenmeleri değil, doğru ve iyi davranışların ne olduğunu ayırt edilebilmeleri yönünde bir düşünce yapısı kazandırılmalı ve geliştirilmelidir.

 

12 yaşındansonra, ergenlik döneminde düşünce farklılaşır ve soyut düşünce kazanılır. Genç, fırtınalı bu dönemde tedirgin, güç beğenen, çabuk tepki gösteren, duygularında hızlı iniş ve çıkışları olan bir genç haline gelir. Coşkuludur; bocalamaları, bunalımları, çelişkileri, tedirgin, tutarsız davranışları vardır. Kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir savaş içersindedir. Bu çağda genç her şeyden önce kendini aramaktadır. “Ben kimim? Neyim? Ne olacağım? Toplumdaki yerim neresi?” gibi soruları bilinçli veya bilinçsiz olarak kendi kendine sorar. Kimliğini, kendi beğeni ve tercihlerini, doğrularını ve değer yargılarını oluşturacaktır. Bu dönemde ergene sevgi, saygı, hoşgörü, sabır ve tahammül göstererek; güven, destek, teşvik, cesaret ve yardım vererek; uygun modelizasyonu oluşturarak; tutarlı, tartışma ve uzlaşmaya açık şekilde davranmak gereklidir.

 

Çocuklara görgü kurallarını öğretmek, çocuklarda değer yargısı gelişimini sağlama yöntemlerine ve davranışlarına paralellik gösterir. Bebeklik döneminden itibaren bebeklerle gülümseyerek ve hoş bir ses tonu kullanarak iletişim kurmak, 1 yaşından sonra “teşekkür ederim”, “lütfen” cümlelerini yeri geldikçe ve sıkça kullanmak gereklidir. Çocuklar taklit ederek öğrendiklerinden özellikle 1.5 yaşından sonra çocuklarla kibar konuşmak ve gerektiği yerde onlardan özür dilemek uygun davranışlardır. Rol oyunları, görgü kurallarını öğretmenin eğlenceli bir yöntemidir. Çocuk eğitimindeki her şeyde olduğu gibi görgü kurallarını oluşturmada da uygun model olmak ve sabır göstermek gerekir. Görgü kuralları günlük yaşantının bir parçası haline getirilmelidir. Kuralları öğrenmeleri için çocuklara sürekli hatırlatmalar yapılmalı, rehberlik ve destek verilmelidir. 3–4 yaşından sonra sofra kuralları, 6 yaşından sonra telefonla nasıl konuşulacağı öğretilmelidir. Görgü kurallarını öğretirken çocuklarla açık ve net konuşmak gereklidir. Bu eğitimin uzun, yorucu ve yavaş bir süreç olduğu unutulmamalıdır.

 

                        

Çocukların yalan söylemeleri ebeveynler için çok önemli bir durumdur. Yalan söyleme doğru olmayan ve gerçeğe uymayan hal ve hareket içerisinde olmak veya gerçeğe uymayan söylemlerde bulunmak suretiyle hedef kişi ya da kitleyi bilinçli olarak yanıltmaya yönelik olan ve gerçeklerin çıkarlara göre değiştirilecek şekilde kullanıldığı faaliyetlerdir. Görüldüğü gibi yalan söyleme için bilinç gereklidir. Bu nedenle de çocuklar üç yaş öncesinde yalan söylediklerini fark edemezler. Altı yaşına kadar ise çocuklar geniş hayal dünyaları nedeniyle hayal ile yalan söylemeyi birbirine karıştırabilirler. Altı yaşından sonra çocuklar yalanın ne olduğunu bilirler ve amaçlı kullanırlar. Ailelerin çocukların yaşamının ilk 5 yılında, çocukların yalan söylemeleri konusunda endişe etmelerine gerek yoktur.

 

Okul öncesi dönemde zihinsel gelişim açısından işlem öncesi dönemin özellikleri vardır. Bu, mantıksal bağların olmadığı, düş ve gerçeğin içiçe olduğu bir dönemdir. Bu dönemde canlı cansız ayırımı yapılamaz ve gerçek dışı konuşmalar çok sık görülmektedir. Başkalarını aldatma ya da kötü bir duruma düşürmeye yönelik olmayan “sözde” yalanlar söylenebilir. Bunlar gerçek yalanlardan farklıdır. Sözde yalanlar uydurma, oyun niteliğinde ve bazen de öyküsel yalanlardır. Bunlar çocuk düşüncesinin özgün ürünlerdir. Kurulan hayallerin gerçek gibi kabul edilişidir. 5 yaş öncesi çocuklar olmamış şeyleri olmuş gibi aktaran hayal gücü yalanları söylerler.

 

Çocuğun söylediği yalanı değerlendirirken yaşını ve gelişimini göz önüne almak gereklidir. Çocukların yalan söyleyen ebeveynleri model almaları, ilgi odağı olmak istemleri, ailenin aşırı beklentilerini karşılayamadıkları zamanlarda ve onların sevgilerini kaybetmemek nedeniyle kaygı duymaları, cezadan kaçmak arzusuyla savunmaya geçmeleri gibi konularda yalanlar söyleme eğiliminde olabilirler. Yalanla prim elde edildiğini, kazançlı çıktığını gören çocuk yalan söylemeye devam edecektir. Ergenlikte söylenen yalanlar ise tamamen farklıdır.  Ailenin çocuğa doğru model olması gereklidir. Yalan söylendiğinde aşırı tepki göstermeden yalan söylediği çocuğa anlatmalıdır. Davranışın yanlış olduğu anlatılmalıdır. Böylesi durumlarda çocuğa uygun cezalar da verilebilir. Doğru söylediğinde ise hoşnutluluk dile getirilmelidir. Çocuğa doğruyu söylüyor diye ödül verilmez. Zaten normal olan doğruyu söylemektir ve normal bir durum için de kişi ödüllendirilmez. Çocuklardan başaramayacağı şeyler beklenilmemelidir ve çocuğun niçin yalan söylediği, yalanın nedenleri ve bu yalana niçin gerek duyulduğu düşünülmeli, anlamaya çalışılmalı ve duyarlı olunmalıdır.  Bu dönemde çocukları gerçeklerle yüzleştirip çocuğa güvenmeyen bir ebeveyn tutumu sergilememek gereklidir. Yalan söyleme anne-babanın disiplin uygulamaları içinde ele alınmalıdır. Çocuğun gelişmekte olan benlik saygısını zedelemeyecek şekilde bir tutum değişikliği oluşturulmalıdır. Bu ise doğrudan çocuğa yönelmek yerine davranışa yönelme ile yapılmalıdır.  Bu dönemin geçici olduğunu bilerek yalan söylediğinde yüzleştirme, doğruyu anlatma, yalan davranışının sürmesi durumunda görmemezlikten gelmeme, benlik saygısını zedelemeden cezalar verme anne-babanın yapması gereken davranışlardır.