AHLAK GELİŞİMİ

Çocukların içinde bulundukları toplumun kural ve koşullarına başarılı bir şekilde uyum sağlamaları gerekir. Sosyalleşme süreçleri içersinde bu uyumu kazanacak olan çocuklar ahlak gelişimin temellerini, başlangıçta ailesinde, anne-baba ve çocuk ilişkilerinde, öğrenir. Büyüdükçe çevresiyle ve diğer insanlarla etkileşim haline girer ve bunun sonucunda topluma uygun davranışlar geliştirir. Sonuçta daherhangi bir dış gücün etkisinde kalmadan kendi fikirlerine sahip olma ve oluşturduğu kendi kurallarıyla kendi kendini yönetme, bu kurallara uygun hareket etme ve davranma hakkını, bir diğer ifadeyle özerkliğini (otonomiyi) oluşturur; kendi beklentileri, ilgisi, istekleri ve ihtiyaçları ile toplumun beklenti ve istekleri arasında bir denge kurar; toplumun değer yargıları doğrultusunda hareket eder. Ahlaki yönden gelişmiş bir birey, yaşadığı topluma sağlıklı ve dengeli bir şekilde uyum sağlar.

 

Çocukların ahlak gelişimi konusunda farklı kuramsal açıklamalar getirilmiştir. Freud, kişilik gelişimi ve buna paralel olarak da ahlak gelişimini, belirli psiko-seksüel evrelerden geçerek gerçekleşen, duygusal ve güdüsel bir süreç olarak ele almıştır. Freud’a göre duygusal ve güdüsel olan ahlak gelişimi, id, ego ve süperego ilişkilerindeki dengeyle oluşmaktadır. Sosyal öğrenme kuramına göre ise çocuklar ahlak kurallarını, sosyalleşme süreçleri içersinde, doğal modelleri gözlemleyip bu modelleri taklit ederek kazanırlar. Çocukların ahlaki ilkeleri benimsemelerinde temel unsur, ilk örnek ve öğreticiler ebeveynlerdir. Çocuklar anne ve babaların özelliklerini gözlemleyip bu özellikleri taklit ederek onların kültürel ve ahlaki değerlerini benimserler ve içselleştirirler. Sosyal öğrenme kuramında çocukların, ahlak gelişimini, ahlak kurallarını belirleyen kültürel normları içselleştirerek sağladıkları belirtilmektedir. Bu nedenle oluşturulan ahlak değerleri bireyin içinde doğduğu, yaşadığı ve geliştiği kültüre bağlı olan göreceli değerlerdir. Bu gelişimde kültürel normların aktarımını sağlayan temel belirleyici, anne-babalardır. Anne ve babaların ahlaki değerleri oluşturmada belirleyici rollerinin olması bakımından Freud’un yaklaşımı ile sosyal öğrenme kuramı benzerlik gösterir. Freud’un psikanalitik kuramına göre, çocuklar fallik dönemlerinde Oedipus karmaşasından kurtulmak için kendi cinslerinden olan ebeveynlerle özdeşleşirler ve böylece ebeveynlerin cinsel kimliklerini ve kültürel değer yargılarını içselleştirirler. Sosyal öğrenme kuramında da ebeveynler gözlenip taklit edilerek onların kültürel normları içselleştirilir. Ayrıca ebeveynlerin çocukların gelişim ve sosyalleşme dönemlerindeki davranışları, onların sorumluluk, öz benlik ve özerklik geliştirmelerine sağladıkları katkılar ve disiplin anlayışları ahlak gelişiminde önemli rol oynar.

 

Davranışçı teoriye göre ise ahlak kuralları, bireyin dışındaki etkenlere bağlı olarak onay görülen ve pekiştirilen davranışların doğru; hoş görülmeyip eleştirilen ve cezalandırılan davranışların ise yanlış kabul edilmesiyle oluşturulur. Piaget ise bireyin ahlak gelişiminin, bireyin bilişsel gelişimine paralellik gösterdiğini ve nasıl ki bireydeki bilişsel gelişim belli bir hiyerarşik yapı ve süreç izlemekteyse ahlak gelişiminin de paralel ve benzer bir süreç izlediğini belirtmektedir.

 

Çocukların ahlak gelişimleri dönemlere ayrılarak incelenebilir. Yeni doğmuş bebeklerde haz veren, doyum sağlayan, ihtiyacı karşılayan, güven ve sevgi veren her şey iyi ve doğru; bunların zıttını sağlayan durumlar da kötü ve yanlıştır. İlk iki yaş, sevgi ve ahlak gelişimi birbirine paralel gelişir. Çocukların hayatlarının ilk iki yılında görülen bu ahlak kavramına, “haz ve elem ahlakı” denilmektedir. Bu dönemde ahlak gelişiminde en önemli faktör ailelerdir.

 

2–7 yaş dönemlerinde mantıksal ve soyut kavramlar gelişmediğinden çocuklar, ahlak kurallarını tartışmasız uyma, otoriteye ve cezaya boyun eğme şeklinde algılarlar. Büyükler bir şeyi nasıl öğretirlerse çocuklar için o şeyler öyledir. Büyükler bir şeye kötü diyorlarsa o kötüdür, iyi ve doğru diyorlarsa o şeyler iyi ve doğrudur. Doğru ve yanlış sabittir. Davranış sonucu eleştiri ve ceza alınıyorsa davranış yanlıştır; kabul görüp ve ödül alınıyor ise davranış doğrudur.

 

7–11 yaş arasında kurallar tam anlaşılmasa da toplumsal ilişkilerin bozulmaması için kurallara ve ahlak anlayışına uyulur. Bu dönem “görev ve uyum ahlakı” dönemidir. Çocuklar yaptıkları davranışlar için onaylanma ve kabullenme isterler. Kavga etmemek kötü ve yasak ise kavga edilmez. Hareketin bilinçli bir şekilde ve yanlış olarak algılanması nedeniyle değil, topluma uyum sağlamak ve bir görev yerine getirmek nedeniyle kavga edilmez.

 

11 yaşından sonra çocuklar benmerkezci düşünceden kurtulup çok yönlü düşünmeye başlarlar. Bu dönemde kurallar karşılıklı anlaşma, adalet ve eşitlik içinde yorumlanır. Kuralların özü kavranarak bu kurallara uyulur. Bu dönemde bağımlı ahlaktan kurtulunur, kurallara yargı ve düşüncelerini katılır ve “özgürlük ahlakı” oluşturulur. Çocuklar karşılaştıkları yeni bir çelişki, durum veya sorun karşısında kendi bilgileri, sezgileri, akılları, yetenekleri, kapasiteleri ve birikimleriyle doğru ve iyiyi bulabileceklerdir. Çocuklar geliştirdikleri bu vicdana dayalı özgür ahlak anlayışlarını sergileyeceklerdir.

 

Hepimiz biliyoruz ki bireylerin oluşturdukları ahlak kuralları, bireylerin yetiştiği ve yaşadığı toplumun ve dönemin eşitlik ve adalet anlayışı ile belirgin şekilde bağıntılıdır. Oluşturulan özgür ahlak anlayışı, bireyin zekasal sınırlarından, düşünce olgunluğundan, birikimlerinden, toplumun değer yargılarından, örf, adet ve gelenekten, dini kurallar ve yasal uygulamalardan bağımsız değildir. Özgür ahlak anlayışı bunlar tarafından belirlenir ve biçimlendirilir. Bu gelişimde özellikle aile ve anne-baba belirleyici rol oynamaktadır. Uygun modelizasyon olmadan, çocuklar, topluma etkin uyumu sağlayacak değerler sistemini içselleştirmede ve oluşturmada büyük zorluklar yaşarlar. Ayrıca çocukların sorumluluk, öz benlik ve özerklik geliştirmeleri için ebeveynlerin gösterdikleri duruşlar,  katkılar ve ebeveynlerin disiplin anlayışları ahlak gelişiminde büyük öneme sahiptir. Ebeveynler ve toplum, ahlak eğitiminde ödül- ceza yöntemini ve bilişsel bir yapılandırmayla ahlak gelişimi yaklaşımını kullanmaktadırlar.

 

Anne-baba ve öğretmenlerin ahlak eğitiminde olumlu model oluşturma ve ödül verme yöntemini birincil ve öncelikli olarak uygulamaları gereklidir. Ödül verme çocuklarda olumlu davranışları isteklendirir, moral motivasyonu arttırır, sağlıklı kimlik gelişimini kolaylaştırır, çocukların yaşama bakış açılarını olumlu yönde ve belirgin şekilde etkiler. Ödül bir araç olmalıdır. Ödül almak çocukların amacı haline gelmemelidir. Ayrıca normal durumlar, yapılması gereken davranış ve sorumluluklar için ödül verilmemelidir.

 

Ceza ise caydırıcı bir etkinlik şeklinde olmalıdır. Temel olamayan ancak arzu edilen şeylerden geçici olarak yoksun bırakma şeklinde uygulanmalıdır. Ayrıca ceza verilirken yanlış davranış ve tutumlar konusunda uygun açıklamalar da yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki ceza suça orantılı, suçun içeriğini açıklayıcı, suçu giderici ve eğitici olmalıdır. Ceza vermede bunlara uyulmazsa faydadan çok zarar görülebilir. Uygun cezalar olumsuz davranışların yerleşmesini engelleyebilir. Ceza kişi için zarar verici, incitici olmamalı ve hiçbir şekilde şiddet içeriği taşımamalıdır.

 

Ödül ve ceza aşırı ve gereksiz kullanılmamalıdır. Ceza ve ödül dengeli biçimde kullanıldığında istenmeyen davranışlar üzerinde sosyal kontrolü sağlarlar, adalet ve güven duygularını geliştirir. Ödül ve cezanın anlamlı olabilmesi için çocuğun bilişsel, ruhsal, psikolojik ve ahlak gelişimine uygun olması gerekir.

 

Bilişsel bir yapılandırmayla ahlak geliştirme anlayışında ise çocukların kendi davranışları hakkında düşünmeleri, davranışlarını değerlendirmeleri ve doğru-iyi kavramlarının ne olduğuna kendilerinin karar vermeleri oluşturmak istenmektedir. Bu bilişsel yaklaşımda çocuğun bilişsel gelişimi dikkate alınır. Doğru ve iyi davranışların açıklamaları yapılarak davranışların nedenleri çocuklara gösterilir ve öğretilir.

 

Unutulmamalı ki çocuklar eşit ve adaletli bir ailede ve toplumda yaşadıkları sürece topluma etkin uyumu sağlayacaklardır, vicdan ve ahlak kurallarını geliştireceklerdir.