AİLE İLİŞKİLERİ

Bebek doğduktan sonra bebeğin beslenme ve temizlik gibi ihtiyaçlarının ve bakımının ailesi tarafından mutlaka karşılanması gerekmektedir. İlk 3 ayda düzenli bir program izlenmesi gerekli değildir. Ancak 3 aydan sonra bakımlarının günlük rutinler(alışılagelmiş düzen içinde yapılan) şeklinde verilmesi uygundur. 3 aydan sonra bebeklerin ne zaman ve nasıl meme emecekleri, yemek yiyecekleri, uyuyacakları ve temizliğin ve günlük aktivitelerin yapılacağı planlanmalıdır.  Bu eylemler mutlaka günlük rutinler şekline dönüştürülmelidir. Bebekler hayatlarının güven ve düzen içinde olmasına ihtiyaç duyarlar. İhtiyaç ve bakımlarının günlük rutinler şeklinde karşılanması bebeklere kendilerini güvende hissettirir ve kontrol duygusu oluşturur. 3 aydan sonra bebeği birkaç gün izleyip kalıcı bir günlük program hazırlamak uygundur. Tutarlı bir günlük rutin oluşturmak bebeğin biyolojik ve duygusal saatlerinin oluşmasına neden olur. Rutinler, bebeğin ve ailenin hayatını kolaylaştırır. Özelliklede uyku için yatağa gitme ve uyuma ritüeli (alışkanlık hâline gelmiş olan) oluşturmak yerinde olur. Uykudan önce sakin ve düzenli bir zaman geçirilir, bebek yatak odasına taşınır, gece lambası yakılır, yatakta oturulup anne ninni söyler veya masal anlatır, oyuncaklara iyi geceler öpücüğü verilir, bebek öpülür, yatağa yatırılıp iyi geceler denilerek uyanıkken oda terk edilir. Bu tür günlük rutinler çocuklar için uygun ve gereklidir. Bu rutin arada bir rutin bozulursa endişelenmeye gerek yoktur. Bebeklerin 6 aydan sonra kendi başlarına uyumaları uygundur. 1 yaşından önce de yatak odası mutlaka ayrılmalıdır.

 

1 yaşından sonra bebekler büyük bir istek ve zevkle aile ve toplum içindeki yerlerini alırlar. 1-3 yaş arasındaki çocuklar düzene ve önceden kestirilebilir bir program dahilinde yaşamaya ihtiyaç duyarlar. Bu dönemde çocuklar, aile ortamlarında ve yaşadıkları çevrede her şeyin bildik, yerli yerinde ve düzenli olmasını ve dün ne yaptılar ise bugün de aynısını yapmayı isterler. Çocuklar ne zaman uyuyacaklarını, ne zaman uykudan kalkacaklarını, ne zaman yemek yiyeceklerini ve oynayacaklarını bilmek arzusu duyarlar. Bunları bilmeleri  ve bu tür günlük rutinleri izlemeleri kendilerini çok daha fazla güvende ve güçlü hissettirir. Aileye bu rutinler sıkıcıda gelse de çocuklar için böyle bir durum söz konusu değildir. Hatta aksine 1,5-3 yaş arası rutinler çocuklar tarafından katı talepler haline dönüşebilir. Sofranın mutlaka aynı yerine oturmak veya eve aynı yoldan gitmek isterler. Bu türden talepler karşısında çocuğa anlayış göstermek gereklidir. Özellikle de yatağa veya kreşe gitmek ritüelleştirilmiş rutinler haline getirilirse bu olayları gerçekleştirmede çocuklar ile aile arasında sorun çıkması engellenmiş olur. Ancak bu tür rutinler ailenin devamlı yapabileceği rutinler olmalıdır ve bu tür rutinler çok sıkı, dakikası dakikasına ve bir askeri disiplin havasında olmamalıdır. Önemli olan, eylem ve aktivitelerin tutarlı olmasıdır.

 

Çocukların yaşayacağı rutin bir hayat, yaşantılarındaki sorun ve problemleri azaltacak ve onlara aile içinde güvenli bir yer sağlayacaktır. 3-6 yaş arası çocukların ana hatları çizilmiş basit bir programla yaşamaları onlar için rahatlık ve güven verici bir durumdur. Aktiviteler her gün aynı sırayla ve yaklaşık olarak aynı saatlerde tutarlı bir şekilde yapılmalıdır. İstenilen konularda tutarlı olmak gereklidir. Günlük rutinleri oluşturmada küçük ödüller verilebilir.

 

6 yaşından sonra okul dönemi başladığında tüm çocuklar yavaş yavaş aileden kopup dış dünyaya açılır ve toplumsal çevreye karışırlar. Okul, çocukların bu dönemlerinde çok önemlidir. Aile rutinleri güvenli olsa da artık okul merkezli aktiviteler vardır. Arkadaşlar ve arkadaşlık önem kazanır. Aile içinde ve çocukların gelişiminin her evresinde uygulanan bu tür ritüeller, rutinler ve geleneksel tutumlar çocukları eve bağlar. Sevginin ve güvenin bulunduğu yerin evleri olduğunu hissettirir ve çatışmaları azaltır. Öğrencilerin bu dönemlerde günlük ev işlerinde görev almaları sağlanmalı ve ödev yapma alışkanlığı, çalışma alışkanlığı vb. Alışkanlıklar oluşturulmalıdır. Bu anlamda, ödev yapmak için uygun bir yer oluşturmak ve ödevin yapılacağı zamanı belirlemek yararlı olacaktır. Tutarlılık çok önemlidir. Ödev verilmemişse bile ödev programına sadık kalınmalı ve en azından çocuğun okuma faaliyetleri yapması sağlanılmalıdır. Uygun bir ödev yapma rutini oluşturuluncaya kadar çaba sarf edilmelidir. Belirli bir zamanda birlikte yapılan her şey ritüel haline gelebilir. Ayrıca aile içi doğum günleri, bayramlar, törenler, geziler, tatiller, yıldönümleri, aile gelenekleri ve ritüeller çocukları aileye bağlayan ve çocuklarda mutluluk sağlayan olgulardır. Bu tür ritüeller çocukların ve ailenin birlikte mutlu zaman geçirmelerine neden olur. Çocuklar büyüyüp değiştikçe rutin kuralları da değiştirilmeli, detaylara takılıp kalınmamalı ve herkesin uyacağı bir hale getirilmelidir. Önemli, olan düzen duygusu yaratmaktır. 

 

Esasen rutinlerin ve ritüellerin ayrıntılı olması gerekmez. En basit olan ritüeller bile çocuklara ailenin bir parçası olduklarını ve kendilerinin aile için özel olduğunu hissettirir. Çocuklarda kimlik duygusu, huzur, güvenlik, düzen ve mutluluk oluşturur.     

Ailede çocuk yetiştirmek sadece annelerin işi değildir. Çocuk yetiştirmek bir takım çalışmasıdır, bir aile işidir. Bu nedenle güçlü ve sağlıklı bir eş ilişkisi oluşturulmalı ve aile dinamikleri korunmalıdır. Ev işleri paylaşılmalıdır. Ev işlerini paylaşmak, her şeyi eşit bir şekilde paylaşmak anlamına gelmemelidir. Ev işlerini paylaşmada adaletli olmak yeterlidir. Ev işlerinin nasıl yapılacağına birlikte karar verilmeli ve işler için liste çıkarılmalıdır. Ebeveynler özellikle birlikte hareket etmeli,  eğitim konusunda aynı davranmalı ve kesinlikle disiplin konusunda çocuğun yanında tartışmamalıdır. Eşler çocuk yetiştirme hakkındaki görüşlerinin çoğunu kendi yetiştirilme yöntemlerine dayandırırlar. Bu nedenle çocuk yetiştirme konusunda ebeveynlerin görüşleri birbirine paralel olmamaktadır. Dolayısıyla her zaman herhangi bir ebeveynin (bu anne de olsa) düşüncesi doğru olmayabilir. Eşler birbirlerinin düşüncelerine saygı göstermelidirler. Sonuçta da farklı düşünceler ve hissedilen farklı duygular paylaşılmalı, açık ve dürüst bir iletişim kurulmalı, herhangi bir konu olduğunda ortak bir kararla yeksenak bir çözüm yolu kabul etmelidir. Bir ebeveyn çocukla bir konuyu konuşuyor ise diğeri çok zorunlu olmadıkça araya girmemelidir.

Çocukların olduğu bir yerin temiz ve düzenli bir yer olmayacağı gerçeği kabul edilmelidir. Bu gerçeğin yanında eşler özellikle ortalığı toplamak, bezi değiştirmek, çocuğu yatırmak, banyo yaptırmak, beslemek, gazını çıkarmak, giydirmek, ödevlerine yardımcı olmak gibi konuları ve diğer çocuk bakımı işlerini ve sorumluluğunu paylaşılmalıdırlar. Arada sırada yalnız kalması için anneye fırsat vermek, kendi özel istemleri ve bakımı için ona biraz zaman tanımak gereklidir. Hiçbir ailede bir kişi her şeyden sorumlu olmamalıdır. Ayrıca birlikte çalışmak eşlerde birliktelik duygusu oluşturur. Annelerin de profesyonel mesleklerini aşırı şekilde ön plana çıkarmamaları gerekir. Meslek işleri ve ev işleri organize edilmeli, gereksiz şeyler için zaman harcanmamalıdır. Unutulmamalı ki her şey eksiksiz başarılamaz ve hiçbir şeyde mükemmel olunamaz. Ancak kendimizle barışık ve iyi bir anne-baba olabiliriz. Bu nedenle de egzersiz yapılmalı, sağlıklı beslenilmeli ve dinlenilmelidir. Ev işleri asla bitmez. Kendimize de vakit ayırmamız gerekir. Her şeyin ötesinde bir eş olduğumuz unutulmamalıdır. Eşler birbirlerini ihmal etmemelidir. Baş başa vakit geçirebilmeli, yakınlaşmalı, paylaşımları arttırmalıdır. Eşler birbirlerine vakit ayırdıklarında suçluluk duymamalıdır. Kendimizi iyi hissettiğimizde, mutlu olduğumuzda çevremiz ve özellikle de çocuklarımız bizden bu olumlu duyguları alırlar. Çocukların, kendilerinden bağımsız olarak annelerinin ve babalarının da birer hayatı olduğunu bilmeleri gerekir.

Anneler hamilelik döneminde bebeği dokuz ay taşımalarına bağlı olarak doğmadan önce bebekle ilişki kurarlar. Doğum olayı ve doğduktan sonra bebeği emzirme, bebeğe gösterdikleri ilgi, bakım, yoğun emek, yakın ilişki ve tüm zamanlarını bebekle geçirme gibi nedenlerle çocuklarıyla yakın bağ oluştururlar ve sürecin başından itibaren anne olduklarını hissederler. Bebeklerine karşı yoğun sevgi ve sorumluluk duyarlar. Buna karşın babaların baba olduklarını hissetmeleri zaman alır. Babaların baba olduklarını hissetmeleri ortalama 1-2 yılı alır. Genellikle de babalar çocuklarını yeterince sevmediklerini düşünerek üzüntü ve telaş içerisinde olurlar. Bu nedenle babaların aceleci olmamaları, kendilerine zaman tanımaları, bebekle doğumdan itibaren her gün düzenli olarak 20-30 dakika zaman geçirmeleri gerekir. 

 

Baba, eşinin ve çocuğunun yanında elinden geldiğince çok vakit geçirmelidir. Babaların kendi zevkleri için eşi ve çocuklarından uzak durarak ailelerinin ve dolayısı ile de kendilerinin uzun vadeli mutluluklarını tehlikeye atmamaları gerekir. Bebeklerin ve çocukların ihtiyaçlarını yakından gözlemlemeli ve ihtiyaçları doğmadan aktif davranarak onlara yardımcı ve destek olmalıdırlar.

 

Çocuğu ile daha çok vakit geçiren baba, çocuğuna yapması gereken sorumlulukları öğretmelidir. Çocuğuna uygun model olmalıdır. Modelizasyon söylemlerle değil, çocuğunun yanındaki davranışları ile gerçekleşir. Çocuk babanın yakın ilişkisi ve uygun model olması sonucu, babasından gördüğü erdemli davranışları taklit edecektir. Ayrıca baba çocuklarına kendi cinsiyetine uygun rolde oyunlar öğretmelive bu oyunları onunla oynamalıdır. Bunlar çocuğunun ilgisine ve babanın mesleği ya da hobilerine göre sportif oyunlar, müzik ya da sanatla uğraşı, bahçe işleri vs. olabilir. Çocuğumuza ne kadar yakınsak o da bizim meraklarımıza o denli olumlu yaklaşacak ve çok şey paylaşabilinecektir. Çocuğun yaşına göre bisiklete binme, basketbol, futbol, yüzme gibi sporları, satranç, dama gibi yaşıtları ile vakit geçirecekleri oyunları öğretmek uygundur. Ayrıca baba çocuğuna bakkal ya  da marketlerde alışveriş yapmayı, para hesabını, görgü kurallarını varsa bahçe bakımı ya da bilgisayar kullanımını öğretmelidir.

Babaların çocuklarına sadece güç ve otorite gibi kaba tavırları göstermek yerine, şevkat ve sevgi yaklaşımını göstermeleri gereklidir. Sevgi göstermek sadece kadınlara ait bir yaklaşım değildir. Babaların sevgi ve şefkat göstermesi, gerekli durumlarda özür dilemesi çocukların gözünde babaları yükselten, yücelten ve sevdiren bir unsurdur. Erkek çocukların belli bir yaştan sonra baba tarafından yıkanması ve tuvalet alışkanlığına  yardımcı olmaları önemlidir. Mümkünse baba onu gelecekte birlikte yapabilecekleri aktiviteleri anlatan öykülerle de uyutmalıdır. Zaman zaman kendi işini engellemeyecek şekilde işyerine götürmeye çalışmalı, kendi katıldığı uygun sosyal aktivitelere çocuğunu katmalı, çocuğuna kendi küçüklüğünün eğlenceli ve komik olaylarını  hoş bir şekilde anlatmalı, baba kendi babası, annesi ve kardeşleri ile kurduğu olumlu ilişkileri çocuklarına aktarmalı ve bu kimseleri çocuğuna güzel bir şekilde tanıtmalıdır.  Çocuğunun belli bir konuda zorlandığı durumlarda ise ona, kendisinin de benzer durumlarda küçüklüğünde zorluklar yaşadığını ancak çalışarak bunların üstesinden geldiğini, onun da  kendisine benzediği için bu durumlardan kolayca sıyrılabileceğini belirtmelidir. 

Çocuk ilgi, emek ve sevgi ile büyür. Çocuk hiçbir zaman aşağılanmamalı, küçük düşürülmemeli, hafife alınmamalı, çocuğa karşı fiziksel güç kullanılmamalıdır. Saygı uyandırmak için araya uzak mesafeler koymaya gerek yoktur. Baba neyi söylemek istiyorsa, araya başka aracı koymadan açık kalplilikle ve yumuşak bir üslup ile çocuğun anlayabileceği bir dilde, basit net ve sade bir şekilde söylemek isteği şeyi belirtmelidir. Baba çocuğunun yanında başkaları ile tartışmamalı, kavga etmemeli, kendisini küçük düşürücü durumlara girmekten kaçınmalıdır. Çocuğun babasını daima örnek alabilmesi için babanın söz, davranış, kılık kıyafet ve sosyal ilişkilerinde kendine çeki düzen vermesi ve kendi tepkilerini kontrol etmesi şarttır. Kendini küçük düşürücü şeyler yapmamalıdır. Baba çocuğun pek çok konuda fikrini almalı, ona çocuk gibi değil, dost-arkadaş gibi davranmalıdır. Özellikle cinsel konulardaki sorulara vereceği cevaplar, çocuğun başkalarından yalan yanlış öğrenmesine gerek duymayacağı derecede yeterli olmalıdır. Çocuğunun  bu ve benzeri türden sorularını geçiştirmemeli ve soru sorma, araştırma hevesini kırmamalıdır. Ayrıca erkek çocuktan yaşına göre kaldıramayacağı ağır beklentiler içinde olunmamalı, yetersizlik duygusu hissettirilmemeli, büyük sorumluluklar verilmemelidir.

Anne ise babanın varlığı ya da yokluğunda çocuğuna, babaya yönelik olumsuz ve aşağılayıcı ifadeler ve şaka da olsa olumsuz hitaplar kullanmamalıdır. Anne oğluna, uygun yaşlarda, aşırı olmamaksızın, sen baban yokken erkek olarak babanı temsil ediyorsun şeklinde onurlandırıcı ifadeler kullanabilir. Bundan, çocuğun her istediği yapılacak gibi bir anlam çıkarılmamalıdır. Çocuğa her şeyin bir sınırının olduğunu, demokrasinin  herkesin her istediği şeyi yapması veya başkasının özgürlüklerini sınırlamak anlamına gelmediği öğretilmelidir. Anne, oğluna erkek çocuklarına uygun saç kesimi, giysi ve oyuncak sağlamalıdır.  Anne oğlunun yanında giyinip soyunmamalı, onun yanında  makyaj ve banyo yapmamalıdır. Çocuklarını sürekli olarak kadın toplantılarına götürmemeli, daha çok yaşıtı çocukların olduğu park gibi yerlere götürmelidir. Anne oğluna babası ile olan sorunlarını anlatmamalı, onların yanında yakınıp ağlamamalı, oğlunu kendi bireysel ya da ailesel çatışmalarını dinleyen biri haline getirmemelidirler. Babadan farklı ve tam tersi yönde şekilde çocuğa çifte mesajlar vermemelidir. Tepkiler ve yaklaşımlar aynı yönde olmalıdır. Aksi halde çocuk ebeveynleri kullanabilir, bu da hem onun gelişimini olumsuz etkiler hem de ebeveynlerin otoritesini sarsar. Anne eşinden göremediği sevgiyi bulmak için oğluna aşırı derecede bağlanıp ona  yapışmamalıdır. Aksi halde çocuk kendi kişiliğini geliştiremez, bağlılık artar, özerklik gelişmez ve okula gitme, kız arkadaş bulma, evlenme  zorlaşır ve çocuk anneye tamamen bağımlı bir halde kalır.

Bir ailede çocuk yetiştirme süreci her zaman sorunsuz olarak gitmez. Yetiştirme sürecinde problemler, çatışmalar oluşur. Ebeveynler çocuklarla aralarında ortaya çıkan çatışmaları çözmeye çalışırlar. Oluşan çatışmayı çözme yöntemi ebeveynlerin bilinç durumu ile yakından bağıntılıdır. Ebeveynlerin bilinç durumları, çocuklar ile çatışma durumunda kendini ele verir.Ebeveynler çatışmaları çözmede değişik yöntemler kullanmaktadırlar. 

Kazan kaybet yönteminde, büyükler çocukla aralarında bir çatışma çıkınca ya da onda bir davranışı değiştirmek ve ona bir davranışı kazandırmak istediklerinde ödül ve cezaya başvururlar. Baskıcı yöntemde, ebeveynler güç kullanarak çatışmayı kazanırlar; çocuklarsa kaybeder ve mutsuz olurlar. Bu iki çözüm yöntemi de çocuğun katkısının olmadığı yöntemlerdir. Bu nedenle çocuk sorumluluk duygusunu ve iç denetimi geliştiremez. Çocuklar bağımlı ve isyankar olurlar. Büyüğün gücü, çocukla olan ilişkiyi bozar ve ortaya çıkan duygular olumsuzdur. Sürekli izleme gerektirir. Bunlara karşın demokratik yöntemde ise karşılıklı olarak eşit bir ilişki vardır. Büyükler ve çocuklar arasında çatışma çıkınca demokratik yöntemde, her iki taraf birbirinin haklarına, gereksinimlerine saygı duyar ve her iki tarafa da uygun gelebilecek bir çözüme birlikte karar verilir. Burada çocukların yaş ve bilinç durumu gözetilir. Hiç kimse kaybetmez, herkes kazanır ve mutlu olur. Çocuğa saygı duyulduğu ve düşüncesi alındığı için iç denetim ve sorumluluk duygusu gelişir. Kendine ve büyüklerine güven ve saygı artar. Düşünme yeteneği gelişir. Güç kullanımı olmadığından ve kimse kaybetmediği için nefretin yerini sevgi alır. Demokrasinin bir yaşam felsefesi olarak yerleşmesi sağlanır. Çok az izleme gerektirir. Böyle bir etkileşimle gelişen çocuğun ruh sağlığı, sağlıklı oluşur.

Mutlu ve ruhsal yönden sağlıklı insanlardan oluşan bir toplum meydana getirmek istiyorsak çocuğumuzun her dönemdeki ihtiyaçlarının en iyi şekilde doyurulmasını sağlamak ve çatışmalarını çözme konusunda ona yardımcı olmak zorundayız. Çocuğun tüm gelişim basamakları ve dönemleri iyi bilinmelidir ve her dönemde o döneme özgü krizlerin çözümlenmesi ve doyurulması sağlanılmalıdır.   

 

0-1 yaş arasında anne ya da onun yerine geçen kişinin çocuğu gerçekten seven; ona bağlanabilen; mutlu, huzurlu ve tahammüllü bir kişi olması ve de bebeğin bakımının düzenli, periyodik, devamlı ve tutarlı verilmesi gerekmektedir. Annenin bebeği sevmesi, okşaması, bebekle ilgilenmesi ve konuşması temel güven ve sevgi duygusunu oluşturan davranışlardır. Bebeğe, devamlı sevgi temelinde ve tahammüllü yaklaşılmalıdır. İhtiyaçlarının devamlı ve düzenli karşılanması güveni oluştururken annenin sevgi ve şefkati çocukta da sevgi ve şefkat duygularını oluşturur.

1-3 yaş arasında çocuğun kaslarını kontrol altına alması ve psikomotor davranışlarındaki gelişim, çocuğun kendi kendini kontrol etmesine ve bağımsız hareket etmesine neden olur. Çocuğun kendi başına yapmak istediği hareketlere denetlenmiş, tehlikeden arındırılmış ortamlarda izin verilmelidir. Çocuklarla bu dönemlerde inatlaşılmamalı, sakin, anlayışlı ve destekleyici rol üslenilmelidir. Ayrıca çocukların bağımsızlıklarını yaşayabilecekleri, isteklerini belirtecekleri ve kararlar alabilecekleri alanlar, durumlar yaratılmalıdır. Bağımsızlığın ve öz denetimin temelleri bu şekilde atılmış olunur. Çok sıkı kontrolde çocuğun öz saygısı gidebilir ve çocuk, utangaç olabilir.

3-5 yaş arasında çocuk motor ve dil gelişimindeki hızlı artış ile çevresini daha fazla araştırmaya ve girişken olmaya başlar. Bu dönemde çocuk destek görebilirlerse ileride girişken bir yapıya sahip olabilir. Çocuğa, doğal meraklarını tatmin edeceği, araştırma ve gözlem yapabileceği, problem çözebileceği ortamlar hazırlanmalıdır. Bu dönemde baskılanan çocuklar yaptıklarının yanlış olduğunu düşünür ve suçluluk duyarlar. Ayrıca bu dönemde çocuk cinselliğe merak duymaya başlar. Çocuğun sorularına cevap verilmeli, yasaklar konmamalı ve anlayamayacağı ayrıntılı açıklamalardan kaçınılmalıdır.

6-11 yaş arasında okul ile beraber öğretmenin ve arkadaşların çocuk üzerindeki etkisi artar ve ebeveynlerin etkileri azalır. Artık çocuk sosyalleşmeye başlamıştır. Bu dönemde çocuğun elde ettiği başarılar çalışkanlık duygusu kazanmasına neden olur. Ebeveynler ve öğretmenler çocuğa uygun sorumluluklar verip iş başarabilme kıvancını tattırmalıdırlar.

12-18 yaş arasında anne-baba ve öğretmenler ergene artık çocuk gibi değil yetişkin gibi davranmalıdırlar. Demokratik, saygılı ve anlayışlı olunmalıdır. Ergen arkadaş gruplarının etkisinde kalmaya daha çok yatkındır. Anne-babaların ve öğretmenlerin ergenin arkadaşlarını hatta liderlerini yanlarına aldıklarında ergene ulaşmaları daha kolay olmaktadır. Ergenin uygun özdeşim yapabileceği kişiler ile karşılaşması sağlanmalıdır.

Çocuklar büyürken aileleri bazen kardeş doğumu ile genişler ve büyür. Kardeş doğumu çocuk için zorlayıcı bir yaşam olayıdır. Çocuklar kardeşlerinin olmasını isterler ancak kardeş doğumu ile de yoğun bir kıskançlık yaşarlar ve ebeveynlerini bu nedenle zora sokarlar. Kıskançlık en doğal, en evrensel duygulardan birisidir. Kıskançlık sevilen kişinin başkasıyla paylaşılmasına katlanamamak olduğu için, sevginin olduğu her yerde kıskançlık vardır. Ancak doğal bu duygu, kontrolsüz olduğunda ve insanı kemiren bir tutku olmaya başladığında sevgiyi gözeten bir duygu olmaktan çıkar, sevgiyi zedeleyen ve yok eden bir duruma gelir. Çocuk için en değerli varlık anne olduğuna göre onu başkasıyla paylaşmak kolay ve dayanılır bir duygu değildir. Çocuğun kardeşine olan bu kıskançlığı ve olumsuz duyguları anlayışla karşılanmalıdır. Çocuğa kardeşinin ihtiyaç içerisinde olduğu belirtilerek, çocuğa kendi bebekliği örnek gösterilip kardeşin bakıma ihtiyacı olduğu öğretilerek ve iki çocuğa da zaman ayırarak çocuğa kıskançlık duygusunu denetleyebilmesi öğretilmelidir. Ayrıca elden geldiğince kardeşler arasında yaşanacak tartışmalar arasına girilmemeli, onlara eşit davranılmalı, birbirlerine şiddet göstermeleri engellenmeli ve büyüğün küçüğü ezmesine izin verilmemelidir. Kardeş kavgalarında haklı haksız olmaz. Birinde biri haklı iken öbüründe de genelde diğeri haklıdır. Ebeveynler kavgalarda araya girdiğinde taraf tutmak zorunda kalırlar ve bu durumda her ikisini de memnun edemezler. Yapılması gereken birbirlerine zarar vermelerini engelleyerek ve tartışma yaşatmadan onları bir süre ayrı tutmaktır. Onların birbirlerine ilişkin şikayetlerini dinlemeyip evde kavga istenmediği, birlikte olmayı başarana kadar ayrı durmaları ve sorunu sonra kendilerinin halletmeleri gerektiği söylenmeli ve tarafsız kalınmalıdır. Tek çocukların sorunlu oldukları söylemi ise kesinlikle doğru bir söylem değildir. Zira kreş ve okul öncesi eğitimin yaygınlaşması nedeniyle yaşıtlarıyla olabilen ve paylaşmayı öğrenen çocuklar sağlıklı gelişmektedirler. Bu gelişimi bozan, tek çocuk olmaktan çok anne-babaların yanlış tutumlarıdır. İkinci çocuk yapmanın zamanı ailenin kendini her anlamda hazır hissettiği zamandır.

 

Anneler doğumdan belli bir süre sonra profesyonel meslek ve iş yaşantılarına geri dönerler. Anne çalışmaya başladığında, sosyalleşme 2.5-3 yaşında kazanıldığından ve kreşe başlamada uygun yaş genellikle 3 yaş sonrası olduğundan, aradaki sürede bebeğin bakımı bakıcıya, büyükanne veya büyükbabaya kalmaktadır. Uygun kültür ve eğitimde bakıcı bulmanın zorluğu ve de ekonomik nedenlerden dolayı da genelde büyükanne -büyükbabaya veya yakın akrabalar bakımı üstlenmektedirler. Bu durumlarda çocuk yetiştirme konusunda eğitim almayan bu kişiler ve büyüklerimiz, geçmişten gelen aktarımlar, eskilerden gelen özellikler veya bilimsel olmayan deneyimler ile çocuğa bakım verilmektedir. Yakın akrabaların güvenilir olmalarının yanında çocuğun yetiştirilmesi ve gelişimi konusunda kafa karıştırıcı rolleri vardır. Çocuklara farklı tutum ve mesajlar aktarabilmeleri söz konusudur. Çocuk yetiştirmede çocuğa uygun tek yönlü ve tutarlı bir davranış sergileyememek sorunlara neden olmaktadır. Çocuklarda disiplin sorunlarına, özdeşim sorunlarına ve olumlu olan anne-baba ve çocuk ilişkisinin bozulmasına neden olabilmektedir. Ebeveynler, aile içinde çocuğun gelişimini destekliyor ve karıştırıcılar kısa süreli ya da denetlenebilir düzeyde kalıyorsa çocukta olumsuz ve kalıcı etkiler oluşmaz.

Anne-baba, eğer aile büyükleri çocuğun gelişimine olumsuz müdahalelerde bulunuyorsa, bu duruma engel olmalıdır. Böyle bir durumda çocuğun (eğer ekonomik durum uygunsa) kreş ya da anaokuluna verilmesi uygun olur.

 

Bazı ailelerde evcil hayvanlar ailenin birer parçasıdır. Genellikle hayvanlar çocuğun yaşamına doğumdan başlayarak oyuncaklarla birlikte girmektedir. Hayvan şeklindeki oyuncaklar çocuğun sürekli elinin altındadır. Bazen de bu tür oyuncaklar, çocuğun annesinden sonra en yakın arkadaşı olabilir. Ailedeki evcil hayvan bakımı çocukta sorumluluk duygusunun gelişmesini sağlayabilir. Bir varlığın kendisine gereksinimi olduğunu ve yaşamını bu bağ ile sürdürdüğünü bilmek çocuğun güvenini pekiştirir. Çocuk hayvanlarla ilişkisi sonucunda insan ilişkilerinin temelini oluşturan sevgiyi, verici olmayı, korumayı ve kendine yeterek bağımsız bir kişi olmayı öğrenir. Bu durumun duygusal durum ve sosyal etkileşim üzerinde olumlu etkileri vardır. Özellikle okul öncesi ve okul dönemi çocuklarda soyut kavram gelişmediğinden bu dönemde bakılan evcil hayvanlar çocukların ölüm ve doğum gibi soyut kavramları anlamalarına yardımcı olur. Çocuğun hayvanlara olan ilgisi desteklenmeli ve çocuk korkutulmamalıdır. Evcil hayvan sonradan alınacaksa, ailenin ekonomik durumuna ve evin fiziksel şartlarına uygun hayvan seçilmelidir. Ancak evcil hayvanın eve alınması çocuğun tek başına isteğine bağlı olmamalı, ailenin alacağı ortak bir karar olmalıdır. Sonuçta hayvan sahibi olma konusunda önemli olan sadece bizim isteklerimiz değil aynı zamanda hayvan dostlarımızın iyiliğidir.

 

Çocukların evde yalnız kalması yaşamının büyük adımlarından birisidir. Bir anlamda büyümenin ve kendine yetmenin göstergesidir. Tüm önemli adımlarda olduğu gibi burada da adım atmadan önce iyi hazırlanmak, deneme yapmak ve belli bir olgunluğa gelmek gereklidir. Öncelikle çocukların evde yalnız kalabilmesi için çocuğun tuvalete gidip kendi ihtiyacını karşılayabiliyor olması, evde neyin zarar verici olduğunu anlayabilmelisi, acıkınca bir şeyler yiyebilmesi ve tehlikeleri algılayabilmesi gerekir. Bunlar okul öncesi dönemde tam oluşmadığından ilk altı yıl çocuğun evde yalnız kalmasının doğru değildir. Etrafı araştıran, öğrenmeye çalışan, tehlikenin nereden geleceği konusunda donanımlı olmayan çocuğu, birkaç dakikalığına bile yalnız bırakmak, geri dönüşü olmayacak zararlara yol açabilir. Aslında çocukların evde ebeveyn yokken yapacakları, ebeveyn varken yaptıklarından çok farklı değildir. Çocuklar altı yaşından sonra kısa sureyle gündüz evde bırakılabilir. Zamanla, çocuğun olgunlaşmasına ve duruma göre bu süre arttırılır.

 

Çocuklarda sosyal olma, yaşıtlarıyla kurdukları ilişkilerde rahat olup yeni ortamlara rahat uyum sağlama gelişimsel bir beceridir. Çekingenlik, gelişimsel bir beceriksizlik olarak düşünülmelidir. Genellikle çekingenlik belirgin olarak kreşe, okula, dershaneye, sosyal bir gruba ve spora başlama gibi yeni bir ortama girme sonucunda ortaya çıkabilmektedir. Ebeveynlerin aşırı koruyucu ya da kollayıcı olduğu, sosyal iletişimlerin sınırlı olduğu, çocuğun çevresinde yaşıtların olmadığı durumlarda çocuğun sosyal ortamlarla karşılaşması ertelenecek ve çocuk yeni bir sosyal ortama girdiğinde çekingenlik davranışları gösterecektir. Yaşıtları daha önce bu tür sosyal ortamlara girdiği için çocuğun çekingenliği belirginleşecektir. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarıyla beraber sosyal ortamlara ve etkinliklere katılmaları (çocuklarla yapılan spor, tatil, eğlence etkinlikleri) çekingenliğin oluşmasını engeller veya oluşmuş çekingenliğin ortadan kalkmasına katkıda bulunur.

 

Ebeveynlerin yaptıkları her davranışın çocuklar için önemi vardır. Ebeveynlerin kullandıkları sözler de aynı önemi taşır. Ebeveynler kötü sözler söylüyor ve küfrediyorlarsa çocuklar da küfürlü konuşurlar. Çocuklar birer kayıt makinesi, birer ayna gibidirler. Kızgınlığı, öfkeyi, aşağılamayı belirtmek için kullanılan küfür kelimeleri ebeveynler tarafından bazen kullanılmaktadır. Genelde de cinsel içerikli, kişiliğe yönelik,  zeka ve diğer özürler hakkında olumsuz söylemler, hayvan isimleri ve beddua şekilde küfürler kullanılır. Çocuklar ise başlangıçta dikkat çekmek için küfürlü konuşurlar. Küfür, büyümenin ispatı, erişkin dünyasına girdiğini göstermek, bağımsızlıklarını vurgulamak nedeniyle de çocuklar tarafından kullanılmaktadır. Arkadaşlarına uyum sağlamak, onların kabulünü kazanmak da diğer nedenlerdir. Çocuklar küfürü öğrendikten sonra kızdıklarında, engellendiklerinde ve öfkelendiklerinde yasak olduğunu bilmelerine karşın kendilerini tutamayıp küfrederler. Duygularını başka şekilde ifade etmesini öğrenen çocuklarda bu nedenle küfür görülmez. Ailenin öncelikle doğru örnek olması gereklidir. Çocuğa küfretmemesi gerektiği belirtilip ona bu konuda hatırlamalar yapılmalıdır. Küfürlerin anlamı açıklanmalı, çocuğa duygularını anlatacak başka yollar ve kelimeler öğretilmelidir.

 

Çağımızda çocuklar, birer tüketici olarak, paranın önemli olduğu ve her şeyi satın alabileceğini öğrenerek yetişiyorlar. Çocuklar paranın anlamını genel olarak küçük yaşlarda öğreniyorlar. İsteklerinin alınabilmesi için para gerektiğini küçük yaşta öğrenen çocuklar, ancak okul öncesi dönemde paranın miktarını anlamaya başlarlar. Çocuklara bazı şeyleri almak için para sahibi olunması gerektiği yaşına uygun şekilde anlatılmalıdır. Çocuğun istediği şey doğruysa ve aile de bu şeylerin alınmasını doğru buluyor ancak ekonomik nedenlerden alamıyorsa, para kavramı çocuğa anlatılır. Ancak çocuğun alınmasını istediği şeyin alınması aile tarafından doğru bulunmuyorsa, çocuğa dürüst davranılmalıdır. O zaman çocuklar istedikleri her şeyin alınamayacağını öğrenirler. Ayrıca aileler çocuklarına işe, para kazanmak için gidildiği şeklinde açıklamalar yapmamalıdırlar. İşe gitmenin anne-babanın yapması gereken görevlerden biri olduğunun ve işe gitmenin sevilen bir şey olduğunun söylemesi daha doğrudur. Yaş büyüdükçe çocuklar para miktarını öğrenirler. Alışverişte bazı ödemeleri çocukların yapmasına, para üstünü çocukların almasına izin verilmelidir. Evde alışveriş ve para oyunlarının oynanması para kavramını öğretir. Böylece çocuklar bir şey alabilmek için bedel ödemek gerektiğini ve eğer o bedel ödenemiyorsa tercih yapmak veya istenilen şeyden vazgeçmek gerektiğini öğreneceklerdir. Küçük çocuklara (ilkokulda) günlük, haftalık ve büyüdükçe aylık şeklinde harçlık vermek onlara para idaresini öğretir. Böylece o gün harcayabilecekleri para miktarını öğrenirler. Harçlıklarını biriktirmeleri de uygundur. Kendilerine ait paraları olmaları, zarar verici bazı şeyler yaptıklarında zararın bu birikimlerden karşılanması ya da harçlıklarından kesilmesi, bazı ihtiyaçlarının biriktirdikleri paradan karşılaması vs. eğitimi pekiştirir. Böylece çocuklar yapılan her şeyin bedeli olduğunu anlarlr ve zarar vermemeye dikkat etmeleri gerektiği sonucuna varırlar. Verilecek harçlık miktarı çocuğun yaşına uygun şekilde ve ne az ne de fazla olmalıdır. Harçlık miktarı çocuğun yaşı, koşulları ve gereksinimleri düşünülerek saptanır. Doğru hesap yapıldıysa ek para vermeye gerek yoktur.