İŞTAHSIZLIK

İştahsızlık nedir?

İştah yemek yeme isteğidir. Bebeğin aç olduğu anda kendine sunulan besinleri yemek için büyük bir istek duymasıdır. Yemek yeme isteğinin azalması veya kaybolması ise iştahsızlık olarak adlandırılır. İştahsızlık, bebeğin yeterli büyüme ve gelişmesi için alması gereken temel gıdaları, değişik sebeplerden dolayı az alması ve/veya ret etmesidir.

İştahsızlık neden önemlidir?

Büyüyen bir organizmada iştahsızlık çok önemlidir. Yemek yeme isteksizliği nedeniyle, bebeğin yeterli ve dengeli beslenmesi bozulur. Yeterli ve dengeli beslenmeme sonucu; yeterli kalori,protein,vitamin ve mineral alınmaması nedeniyle bebekte ortaya çıkan ilk sorun, yetersiz kilo alımıdır. İştahsızlık uzun sürer ise  yetersiz kilo alımı yanında boy artımı ve  bebeğin büyümesi azalır. İştahsızlık bazen daha da ağır ve uzun süreli olur ise, bebeğin- çocuğun kilo almasına engel olduğu gibi, kilo kaybetmesine de yol açabilir. Uzun süreli kalori, protein,vitamin ve mineral alınmaması nedeniyle bunların eksiklikleri ve/veya hastalıkları gelişir. Bu durumda iştahsızlık daha da önem kazanır.  Ayrıca bebeklik döneminde görülen ciddi iştahsızlık problemleri çözülmediği taktirde, çocukluk ve adolesan dönemlerinde bile iştahsızlığın devam edebildiği gözlenmiştir.

İştahı etkileyen faktörler nelerdir?

Çocuk ile ilgili, aile ile ilgili ve çevresel  faktörler iştahı etkilemektedirler.

İştahı etkileyen çocuk ile ilgili faktörler nelerdir?

Bebeklerde öncelikle sağlıklı besleme alışkanlığı oluşturmak gereklidir. Bunun için yapılması gerekenler şu şekilde özetlenebilir:

Bebeklerde tat algılamasının altında yatan duyular (tat ve koku) ana rahminde iken gelişir ve fonksiyon gösterir. Anne karnında iken bebek amnion   (bebeğin anne karnında iken içinde bulunduğu sıvı) sıvısı vasıtasıyla annenin öğününde bulunan tatları ve  kokuları algılayabilir. Amnion sıvısına tatlı çözeltilerin girmesine cevap olarak fetal(anne karnındaki bebeğin) yutkunma sıklığı artar ve acı çözeltilerin girmesi ile de yutkunma sıklığı azalır. Bu nedenle anne hamileliği döneminde çok çeşitli ve sağlıklı gıda tüketmelidir. Anne diyetindeki tatlar amnioyon sıvısı ile bebeğe aktarılır. Anne karnındayken bebek annenin tükettiği gıdalara bağlı olarak eşsiz bir tat alma deneyimine sahip olurlar ve bu deneyim bebeğin doğumdan sonraki  besin tercihlerini ve alışkanlıklarını etkiler.

Bebeğin doğumdan itibaren 4-6 aylığa kadar yalnız anne sütü ile beslenmesi, bundan sonra da ayına uygun ve yeterli miktarlarda ek besinler ilave edilmek koşuluyla en az 1-2 yaşına dek anne sütüyle beslenmenin devam ettirilmesi gerekmektedir. Anne  sütünün tadı annenin diyetinden etkilenmektedir ve diyetteki gıdalar anne sütüne yansımaktadır.  Anne sütünü emen bebek, annenin diyetine bağlı olmak kaydıyla eşsiz bir tat alma deneyimine sahip olur. Annenin emzirme süresince çok çeşitli ve sağlıklı gıda tüketmelidir. Tat deneyiminde süreklilik sağlamak amacıyla, hamilelik ve emzirme süresince annenin yediği gıdalar bebeğe ek besin verilme dönemlerinde sunulmalıdır. Ayrıca tanıdık ve tercih edilen tatlar oluşturmak için anne sütü ile bebek gıdaları hazırlanabilir.

İlk 4-6 ayda sadece mama ile beslenen bebek, emen bebek kadar değişken tat deneyimine sahip değildir. Bebekler mamalardaki tatları tercih etmeyi öğrenince sebze ve meyveleri başlangıçta kabul etmeleri güç olabilir. Mama ile beslenen bebekler önerilen gıdayı ilk olarak reddetse bile, ısrarcı olunmalı ve bir süre aradan sonra tekrar denenmelidir. Zamanla bebekler reddettikleri gıdaları kabul etmeyi öğrenirler.

Bebeklere yeni bir besin sunulurken, verilecek besin önce çok az başlanmalı ve besin miktarı giderek artırılmalıdır. Bebeğin yeni bir besini kabulü, besinle 8-10 kez maruz kaldıktan sonra artar. Bu nedenle yeni bir gıdaya geçiş 10-15 gün sürebilir. Bebeğin yeni bir gıdayı başlangıçta reddetmesi, hoşlanmamanın bir göstergesi olarak kabul edilmemelidir. Bebeklerin çeşitli besinleri tatmasına da olanak sağlanmalıdır. Çeşitli sebzelerle beslenen bebekler yeni bir sebzeyi, çeşitli meyvelerle beslenen bebekler ise yeni bir meyveyi daha iyi ve daha fazla kabul ederler.

Bebeklerde ve çocuklarda yemek zamanları düzenli ve aynı saatte olmalıdır. Beslenme aralarında 3 saat ara olmalıdır.   Bebeklerde ve çocuklarda yemek kapları ayrı olmalı ve ne kadar yediği kontrol edilmelidir. Bebek yemeye ara verince biraz bekleyip, bir süre sonra yine yemek verilerek tam olarak doyması sağlanmalıdır. Yemek sırasında acele edilmemeli, bir öğün süresi 30 dakikayı geçmemelidir. Besinler çocuğa değişik tat, kıvam, renk ve çeşitlilikte sunulmalıdır. Çocuklarda şekerli besinler herhangi bir amaçla ödül olarak verilmemeli, özel durumlar dışında şekerli besinler verilmesinden kaçınılmalıdır. Yemekler sofrada çocukla  birlikte yenmeli, çocuğun kendini beslemesine izin verilmeli, ancak yeterli miktarda beslenmesi için de yardım edilmelidir. Çocuğun masada rahat oturabilmesi için uygun boyutta iskemle, uygun boyutta çatal-kaşık vb. gereçler sağlanmalıdır. Eğer biberon kullanılıyorsa, 12. aydan sonra biberon kullanımı sonlandırılmalı ve çatal-kaşık kullanımına başlanmalıdır. Yemek süresi bitene kadar çocuğun yemek masasında oturmasında ısrarcı olunmalıdır. Yemek bitinceye kadar sofradan kimse kalkmamalıdır. Çocuk sandalyesinden kalkar, yemeği fırlatır, sofrayı dağıtır ise uyarıda bulunulmalı, gerekirse mola yöntemi uygulanmalıdır. Çocuk seçici davranıyorsa besinler karıştırılarak verilmelidir. Çocuğun aşırı acıkıp sinirlenmesine fırsat yaratılmamalı, uykulu iken beslenmemelidir. Çocuğun açlık ve tokluk duygusu dikkate alınmalıdır. Anne beslenme konusunda bebeğin taleplerini anlamalı ve bebeğin duygularını takip etmelidir. Zorla beslenmemeli, beslenme çocuk göz kontağı kuruyorsa, ağzını açıyorsa devam ettirilmelidir. Çocuk susuz bırakılmamalı, ancak yemekten önce ya da yemek sırasında çok su verilmemelidir. Beslenmenin bebeğin ve ebeveynlerin aktif katılımın olduğu bir durum olduğu unutulmamalıdır.  Beslenmeden sonra etrafın temizlenecek duruma gelmesine göz yumulmalıdır. Öğün sırasında dikkat dağıtıcı nesnelerin (oyuncak, oyun) kullanılmaması gerekmektedir. Televizyon karşısında yemek yenilmemelidir. Ebeveynler öğünde hangi besinleri vereceklerine karar verseler de verilenlerin ne kadar yenileceğini bebeğin karar verdiklerini unutmamalıdırlar.  Ayrıca ebeveynlerin her konuda olduğu gibi beslenme konusunda da iyi bir rol modeli olmaları gerekir. Çocuklar sofraya oturduklarında, ebeveynlerin çeşitli, sağlıklı ve farklı gıdaları tükettiklerini görürler ise yeni gıdaları ve sağlıklı gıdaları yemeleri daha olasıdır.

Sağlıklı beslenme alışkanlığı oluşturulamayan bebeklerde iştahsızlık görülebilmektedir. Taneli, pütürlü gıda yemeğe alıştırılmayan, sadece sıvı gıdalar ve muhallebi kıvamında gıdalar alan bebeklerde iştahsızlık çok sık görülmektedir. Bazı bebeklerde bebek ile bebeğe bakan anne veya bakıcı arasında farklı iletişim yolları gelişir. Bebeğin ihtiyaçları zamanında ve uygun şekilde karşılanmadığında; sevgi, anlayış, sabır, tahammül, hoşgörü göremediğinde,  mutluluktan yoksun ortamda büyüdüğünde bebekte kusma, yenilen gıdaların ağza gelmesi ve çiğnenmesi ve iştahsızlık gelişebilmektedir. Ayrıca bebeklerde duygusal ihtiyaçlar uygun şekilde karşılanmadığında yeme davranışlarında değişiklikler ve iştahsızlık oluşabilmektedir.

Ayrıca çocuğun kişilik yapısının normal dışı, çok hareketli veya tam tersine içine kapanık olması, dikkat eksikliğinin bulunması iştahsızlığa neden olabilmektedir.

İştahı etkileyen aile ile ilgili faktörler nelerdir?

Bebeklerin sağlıklı beslenme alışkanlıklarının düzgün kazanılmaması ve çocukların beslenme tutumları anne babaların yaklaşımıyla bağıntılıdır. İlk yıllarda bebeklerde oluşturulan beslenme tutumları, çocukluktan adolesan döneme kadar etkilerini sürdürür.Yapılan çalışmalarda beslenme reddi olan çocukların annelerinin çocuklarıyla etkileşimleri sırasında daha sabırsız davrandıkları, aşırı uyarıcı oldukları, çocukların beslenme konusunda ki işaretlerini alamadıkları, zorlayarak beslendikleri, daha fazla fiziksel ceza uyguladıkları, süreç uzadıkça daha negatif ve öfkeli duygular gösterdikleri belirtilmektedir.

Genellikle süt çocukluğu döneminde aile sofrasına oturan çocuğun kendi yemek istemesi, ailenin bunu kabul etmemesi, bebeğin yediği miktarın ailenin belirlediği içerik ve miktar kadar olmaması  durumlarında , bebek ile aile arasında çatışma çıkmasına neden olmaktadır.Bu durumda aile ödüllendirme veya cezalandırma yöntemi ile bebeğin yemeği bitirmesini sağlamaya çalışır.Böylece bebek ile aile arasında ki çatışma büyür ve hatta savaşa döner. Burada sorun, bebeğin yeniliklere yeterince açık olmaması ve korkmasıdır.  Bebeğin sunulan gıdalara alışması için süreye ihtiyacı vardır. Bu dönemde ailelerin endişeye kapılmamaları gerekir. Gerginliğe ve huzursuzluğa gerek yoktur. Ailede oluşacak endişeyi, huzursuzluğu ve gerginliği bebekler hemen anlarlar ve etkilenirler.

Ailelerin bebeklere sağladıkları beslenme ortamı, sunulan besin çeşidi ve ailelerin beslenme şekli ve tercihleri bebeğin ve çocuğun yeme alışkanlıklarını  belirlemektedir. Genellikle aileler kendi beslenme seçimlerinin çocukların beslenme seçimi olmasını istemektedirler. Sağlıklı olduğunu düşündükleri besinler konusunda pozitif baskı, sağlıksız olan besinler konusunda yememe konusunda eğilim sergilemektedirler. Ailelerin yeme alışkanlığı ve iştahsızlık konusunda da kullandıkları yöntemler ailenin eğitim ve ekonomik düzeyine bağlı olarak da değişmektedir. Yüksek sosyo-ekonomik düzeyli ailelerde anlatma, ödül verme tercih edilirken, düşük sosyo-ekonomik düzeyli ailelerde başka besinler vermek, zorlamak, ceza vermek, televizyon izletmek ve başka şeylere çocukların ilgisini çekmek gibi yöntemler kullanılmaktadır. Bebeklere uygulanan yeme baskısı ve aşırı ısrar bebek tarafından saldırı olarak algılanabilmektedir. Saldırıya maruz kaldığını hisseden bebek yememe ile karşılık verir (saldırır). Ailelerin yedirme baskısı bebeklerde yememe tutumu gelişmesine neden olabilmektedir.

Annelerin kaygıları, zorlayıcı olmaları; bebeği besleyen kişinin beslemeyi bir iş olarak görmesi, sabırsızlığı veya vurdum duymazlığı; zamanından önce katı gıdaların başlanması veya tersine sürekli püre veya bulamaç verilmesi, sürekli meyve ve sebzeye zorlanması; beslenme sırasında bebeğin ağzının rahatsız edici bir şekilde sürekli silinmesi; çocuğun isteklerine aldırış edilmemesi, aşırı ödül veya cezalandırıcı tutuma girilmesi iştahsızlığa neden olabilir.

İştahı etkileyen çevresel faktörler nelerdir?

Sevgiden yoksun, düzensiz aile ortamı; sofra alışkanlığının ve adabının bulunmaması; beslenme ortamında dikkat dağıtıcı nesnelerin bulunması (TV, oyuncaklar, gürültülü ortam) iştahsızlığa neden olabilmektedir.

Özellikle televizyonun ve gıda reklamların yeme alışkanlığı ve besin tercihleri konusunda olumsuz etkileri vardır.

Düzenli spor ve aktivite iştahın en önemli düzenleyicileridir. İştahsız çocuklarda spor ve aktivite iştahı olumlu yönde etkileyebilir.

Bebeklere ve çocuklara sunulan besinlerin aşırı tatlı veya tuzlu olması, ekşi veya çok baharatlı gıdaların olması, kötü kokulu veya keskin kokulu gıda sunumu, estetikten yoksun bir şekilde gıdaların sunulması, sürekli kuru gıda verilmesi bebeklerde iştahsızlık oluşturabilir.

İştahsızlık sık bir durum mudur?

İştahsızlık en sık yeni besinlerle tanışma dönemi olan 6-36 ay arasında görülmektedir. Yapılan araştırmalarda  çocukların %20-50'sinin anne-baba tarafından az yiyen çocuklar olarak tanımlandıkları saptanmıştır. Doktora başvuran normal çocukların %25-40'ında iştahsızlık yakınması olduğu bildirilmektedir. Gelişme geriliği olan çocuklarda ise %80-90 oranında iştahsızlık vardır.

İştahsızlık tanısı nasıl konulmalıdır?

İştahsızlık tanısıÇocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanının incelemesiyle konmalıdır. Her az yiyen çocuk iştahsız değildir. Genellikle aileler: bebeğin, annesinin isteğine uygun beslenmemesini,  bazen tokken zorla yedirilmeye çalışıldığında yemeyi ret etmesini, bebeğin sevmediği, kendisine rahatsızlık veren gıdaları yeteri kadar almak istememesini ve yanlış beslenme alışkanlığı olan çocukları da iştahsızlık olarak tanımlamaktadırlar. Bu nedenle iştahsızlığın gerçek olup olmadığı doktor tarafından saptanılmalıdır.

Çok detaylı bir anamnez (hasta yakınması ve hikayesi) ve hasta muayene şarttır. Bebeğin kim tarafından, nasıl, ne kadar, ne sıklıkta beslendiği, neler verildiği, altta yatan bir hastalığın olup olmadığı ve aile ortamı sorgulanmalıdır. Çocuğun büyüme çizelgesi ve son üç günlük beslenme listesi değerlendirilmelidir. Mümkünse bebeğin beslenmesi gözlemlenir.

Muayeneyle hastalık bulguları ve malnütrisyon (kötü beslenme bulguları) durumu araştırılmalıdır.

İştahsızlığın nedenleri nelerdir?

İştahsızlığın birçok nedeni vardır. Genel olarak 3 ana neden söz konusudur: organik nedenler,psikolojik nedenler ve beslenme hataları.

Organik nedenli iştahsızlık, bebekteki bir hastalığın bulgusu olarak ortaya çıkmaktadır. Kronik enfeksiyonlar, santral sinir sistemi (beyin ile ilgili) kronik hastalıklar, vitamin ve mineral aksiklikleri, bazı hormonal hastalıklar, sindirim sistemi hastalıkları (reflü, gastrit, kolit, kabızlık, çölyak hastalığı, malbasorpsiyon, kronik ishal,kronik kabızlık, parazitler gibi), anemi (kansızlık), böbrek, idrar yolları, karaciğer ve kalp gibi organların kronik hastalıkları, kanserler, metabolik hastalıklar gibi durumlarda iştahsızlık yakınması olabilmektedir. Bu iştahsızlık durumunda bebekte ve çocukta yeterli kilo alamama ve zemindeki hastalıkların bulguları vardır.

Herhangi bir hastalık ve  fiziksel problem olmadan meydana çıkan iştahsızlık ise psikolojik kökenli veya çocuğun beslenmesi ile ilgili yapılan uygulama hatalarından dolayı ortaya çıkan iştahsızlıktır.

İştahsızlıkta organik hastalık işaretleri nelerdir?

Bebeklerdeki ve çocuklarda boy ve ağırlığın yaş ve cinse göre düşük (3 persantilin altında) olması, yıllık boy ve kilo alımının o yaşa göre az olması, halsizlik olması, uyku değişiklikleri ve kusma, ishal, kabızlık, karın ağrısı, aşırı su içme, aşırı idrar yapma, cilt değişiklikleri gibi bulguların varlığı organik hastalık işaretleridir.

"Yemek yemeği reddetme" veya "yiyecek reddi"  gerçek iştahsızlık mıdır?

"Yemek yemeği reddetme" veya "yiyecek reddi"  durumu iştahsızlık durumu gibi gözükse de organik kökenli bir iştahsızlık durumu değildir. Organik kökenli bir iştahsızlık durumunda, altta yatan bir hastalık vardır. "Yemek yemeği reddetme" veya "yiyecek reddi" durumunda  bebek-çocuk kendisi için stres kaynağı olan bir şeylere tepki göstermekte ve bunu yemek yemeği reddetme şeklinde ortaya koymaktadır. Burada sorun psikolojik kaynaklıdır. Sorunun çözümünde söz konusu sorunun belirlenmesi çok önemlidir. Anne veya bakıcı ile bebek arasında ilişkide veya bebek bakımında  veya iletişimde sorun vardır.  Sorun çözülemez ise yetersiz beslenme gelişebilir.

İştahsızlığın tedavisi var mıdır?

İştahsızlık tedavisinde, öncelikle iştahsızlığa sebep olan faktör bulunmalı ve sonra bu neden tedavi edilmelidir. Bunun için beslenme, beslenme alışkanlıkları sorgulanmalı, psikososyal yapı değerlendirilmeli, organik kökenli hastalıkların bulguları araştırılmalıdır.

İştahsızlık değerlendirilirken üç günlük bebeğin beslenmesi, günlük tüketilen besinler ve miktarları ayrıntılı olacak şekilde ve beslenme saatleri ve de süreleri kaydedilmelidir. Beslenme şekli, içeriği miktarı yanınsa beslenme sırasında uygulanan yöntemler, doygunluk zamanı sorgulanmalıdır. Ailenin sosyoekonomik durumu, aile ortamı, anne-baba ve bakıcının psikososyal durumları değerlendirilmelidir.

İştahsızlıkta tanısında ilk yapılması gereken iştahsızlığa neden olan organik bir hastalığın olup olmadığının saptanmasıdır. Bu nedenle organik hastalık işaretleri sorgulanmalı, çocuk detaylı muayene edilmeli ve gerekir ise laboratuvar tetkikleri yapılmalıdır. Özellikle mide bağırsak hastalıkları ve idrar yolu enfeksiyonu ayrıntılı değerlendirilmelidir.

İştahsızlığa neden olan organik hastalık saptanır ise bu tedavi edilmelidir. Organik hastalığı olmayan olgularda psikososyal nedenler araştırılmalı,  çocuk ve aile iyice tanınmalı, bozuk olan ilişki düzeltilmeli, ebeveynlerin yanlış tutumları var ise bunlar ortadan kaldırılmalıdır. Ebeveynler kaygı ve sıkıntılarını çocuklara yansıtmamalı, çocukla yemek dışı paylaşımlar artırılmalı, çocukların hak ve özgürlükleri, özerklikleri korunmalı, barışçıl ve mutlu bir yeme düzeni oluşturulmalıdır. Ebeveynler gıdayı ödül olarak kullanmamalı, çocuğun yaşına uygun porsiyon sunulmalı, fazla süt ve meyve suyu tüketilmemeli, beslenmede zorlama yapılmamalı, başkaları ile çocuklar kıyaslanmamalı, mutlu ve uygun bir sofra alışkanlığı sağlanmalıdır. Genellikle organik hastalığı bulunmayan iştahsızlığı olan çocuklarda standart bir yaklaşım yoktur. Çocuğun ve ailenin özelliklerine göre bireyselleştirilmiş çözümler uygulanmalıdır.     

İştahsızlık tedavisinde vitaminler ve mineraller yeri nedir?

Vitamin ve mineral eksikliklerinin hemen hemen hepsi çocukluk ve özellikle küçük bebeklerde iştahsızlığa ve oluşan iştahsızlıkta kilo almamaya neden olabilir. Ancak iştahsız çocukta vitamin ve mineraller verilmeden önce iştahsızlığın diğer nedenlerinin olup olmadığı araştırılmalıdır. İştahsızlığın nedeni tam olarak araştırılıp doğru tanı konulmadan gelişigüzel vitamin ve mineral desteği verilmesi uygun değildir.

Sağlıklı çocuklarda vitamin ve mineral desteğinin iştahı etkilediğini gösteren kesin bir çalışma yoktur. İster iştahsız bebek olsun ister normal bir bebek olsun gereksiz yere vitamin ve mineral verilmelerinin, kan düzeylerinde artışa ve toksik etkilere yol açabildiği gösterilmiştir. Bu nedenle tanı konulmadan  iştahsız bebeğe vitaminler ve mineraller verilmesinin yararı yoktur. Multivitamin ve mineral desteği, ancak eksikliği olan çocuklarda önerilmelidir.

Bebeklerde en sık hangi vitamin ve mineral eksiklikleri iştahsızlığa neden olur?

Bebeklerde ve çocukluk çağında en sık demir ve çinko gibi mineraller ile folik asit ve B12 vitamin eksiklikleri iştahsızlığa neden olur. Bebeklerde ayrıca D vitamini ve C vitamini eksikliği de sık görülse de bunlar iştahsızlık yapmazlar.

Demir eksikliğinin en önemli belirtisi kansızlıktır.Demir minerali  kan hücrelerinin (alyuvar) üretiminde kullanılır. Demir mineralinin yeterli düzeyde olmaması kan hücrelerinin (alyuvarlar=RBC=eritrosit)  yapılmamasına ve sonuçta kansızlığa neden olur. Ayrıca demir eksikliğinde iştahsızlık, halsizlik, solgun cilt, yenmemesi gereken maddelere (toprak, sıva, buz vs.) karşı yeme isteği en sık bulgularıdır. Çinko eksikliğinde ise  iştahsızlık, tat ve koku alma duyusu azalması, enfeksiyonlara karşı dayanıksızlık, yaraların iyileşmesinde gecikme, büyüme geriliği, saç dökülmesi  görülebilmektedir.

Vitamin B12 ve folik asit (folat) normal kırmızı kan hücresi (alyuvarlar=RBC=eritrosit) oluşumu, doku ve hücre onarımı ve DNA sentezi için gerekli B kompleks vitaminleridir. Hayvansal gıda alınmadığında B12 vitamini eksikliği kolaylıkla gelişir. Özellikle tam vejetaryen anne çocuklarında doğumdan itibaren eksiklik belirtileri ortaya çıkar.B12 eksikliğinde pernisiyöz anemi denilen bir kansızlık, iştahsızlık, kilo kaybı, dilde şişme ve kızarma, ishal, huzursuzluk, enfeksiyonlara yatkınlık, sinir sistemi hasarı,  kalp çarpıntısı ve ruhsal bozukluk gibi çeşitli belirtiler görülebilir. Folik asidin eksiklik belirtileri B 12 vitamini eksikliğine oldukça benzer. Folik asit eksikliğinde,  B 12vitamini  eksikliğinde oldu­ğu gibi pernisiyöz anemi denilen bir kansızlıkgelişir. Tartı kaybı, huzursuzluk  ve ishal daha sıktır. Sinir sistemi belirti yoktur. Ağır eksik­likte kanamalar  görülebilir.

Bu minerallerin ve vitaminlerin eksikliklerinin oluşmaması için bebekleri dengeli ve düzenli beslenmek gerekir.Vitamin ve mineral eksiklikleri saptanan bebeklerde eksik olan vitamin ve mineral içeren ilaçlarla çocuklar tedavi edilmelidir. Tüm ilaçlarda olduğu gibi, vitamin ve mineral takviyelerinin kullanımında ve seçiminde dikkat edilmesi gerekli olan en önemli konu, gereksiz kullanımları ve fazla alındığında oluşabilecek zararları önlemek açısından, doktor kontrolünde kullanılmalarıdır. Genellikle piyasada bu tür ürünler (ilaçlar) çeşitli vitamin ve minerallerin karışımı şeklinde bulunmalarından dolayı, sadece eksikliği olan vitamin veya mineral içeren preparatların kullanılması daha uygundur.  

İştahsız çocuklarda iştahı olumlu etkilemek için ne yapılmalıdır?

Yapılan birçok araştırmalarda düzenli fiziksel aktivitenin çocuğun iştahını olumlu yönde etkilediği gösterilmiştir. Bu nedenle iştahsız bebek ve çocukta fiziksel aktivite artırılmaya çalışmalıdır. Bebekler için fiziksel aktivite artımı ev, park ve bahçe oyunları artırılmasıyla sağlanabilir. Vitamin ve mineral desteği, ancak eksikliği olan bebeklerde önerilmelidir.

Yapılan az sayıdaki araştırmalarda niasin veya folik asit vitaminlerinin verilmesinin iştahı artırdığı vurgulanmıştır. Ancak bu etkilerin ilaç kesildiğinde yok olduğu görülmüştür. Çinko verilmesinin tat duyusunu geliştirdiği, iştah merkezindeki iştah açıcı sinyal ileticileri (nörotransmiterleri) uyardığını, diğer yandan enfeksiyonları önlemesiyle iştah açısından olumlu etkilerinin olduğu bildirilmiştir.

İştah açıcı ilaçlar var mıdır?

Evet bazı iştah açıcı ilaçlar vardır.  Ama bunlar iştahsız, hastalığı olmayan çocuklarda kesinlikle kullanılmazlar.

Cyproheptadine hydrochloride, Megestrol asetat, Hydrazine sulfat, Cannabinoidler (Hint keneviri/Dranabinol), Anabolizan hormonlar kanserli ve kansere bağlı aşırı zayıflamış çocuklarda kullanılmaktadır.  Büyüme hormonu ise büyüme hormonu eksikliği olan çocuklarda kullanılır.

İştahsızlık gelişmemesi için ne yapılmalıdır?

Anneler hamileliklerinde ve emzirme süresince çok çeşitli ve sağlıklı gıda tüketmelidir. Tat deneyiminde süreklilik sağlamak amacıyla, hamilelik ve emzirme süresince annenin yediği gıdalar bebeğe ek besin verilme dönemlerinde sunulmalıdır.

Bebeğin doğumdan itibaren 4-6 aylığa kadar yalnız anne sütü ile beslenmesi, bundan sonra da ayına uygun ve yeterli miktarlarda ek besinler ilave edilmek koşuluyla en az 1-2 yaşına dek anne sütüyle beslenmenin devam ettirilmesi gerekmektedir.

Bebeklere 4-6 aydan sonra tamamlayıcı beslenmeye başlanmalıdır.

Bebeklere yeni bir besin sunulurken, verilecek besin önce çok az başlanmalı ve besin miktarı giderek artırılmalıdır.

Kaşıkla ek besin başlanmadan önce bebek nöromotor açıdan olgunlaşmış olmalıdır. Oturma, baş tutma ve yutma fonksiyonlarının tam olması, gıdayı diliyle itme refleksinin kaybolmuş olması gereklidir.

Bebeği kaşıkla tanıştırırken kasığın öncelikle üst dudağın altına değdirilmesi ve bebeğin gıdayı bu yolla alması sağlanmalıdır.

Bebeğin yeni bir gıdayı başlangıçta reddetmesi, hoşlanmamanın bir göstergesi olarak kabul edilmemelidir. Bebeğin yeni bir besini kabulü, besinle 8-10 kez maruz kaldıktan sonra artar. Kesinlikle zorlayıcı olmamak gerekir. Almadığı bir gıda ertelenir, sevdiği gıdalar verilir. Yemesini istediğimiz gıda, 10-15 gün süreyle, bebek aç iken, her gün sabırla az miktarlarda denenir. Bu nedenle yeni bir gıdaya geçiş 10-15 gün sürebilir. Bu sürenin sonunda bebeklerin çoğunda o gıdaya alıştığı ve o gıdayı almaya başladığı görülür.

Bebeklerin çeşitli besinleri tatmasına da olanak sağlanmalıdır.

Besleyen kişi ile bebek arasında uyumlu ve sevgi dolu bir ilişki olmalıdır. Besleyen kişi sabırlı ve hoşgörülü olmalı, özendirici ve teşvik edici olmalıdır.

Bebeklerde ve çocuklarda yemek zamanları düzenli ve aynı saatte olmalıdır. Beslenme aralarında 3 saat ara olmalıdır.

Ek besinin aylara göre günlük verilme miktarı, kıvamı, verilme zamanı ve sunumu çok önemlidir.

Ek besinin kıvamı çok önemli bir konudur.  4-6 arasında çok iyi ezilmiş ve pürüzsüz kıvamda ek besin verilmelidir. 6-8 ay arası iyi ezilmiş, püre kıvamında, 8-9 ay pütürlü, 9-12 ay ufak parçalar halinde kıyılmış kıvamda besinler verilir. 12 ay üzeri bebeklere ekmek, kraker, dilimlenmiş meyveler ve sebzeler kendileri yemeleri için sunulmalıdır.

Bebeklerde ve çocuklarda yemek kapları ayrı olmalı ve ne kadar yediği kontrol edilmelidir. Bebek yemeye ara verince biraz bekleyip, bir süre sonra yine yemek verilerek tam olarak doyması sağlanmalıdır. Yemek sırasında acele edilmemeli, bir öğün süresi 30 dakikayı geçmemelidir.

Besinler çocuğa değişik tat, kıvam, renk ve çeşitlilikte sunulmalıdır.

Çocuklarda şekerli besinler herhangi bir amaçla ödül olarak verilmemeli, özel durumlar dışında şekerli besinler verilmesinden kaçınılmalıdır.

Yemekler sofrada çocukla  birlikte yenmeli, çocuğun kendini beslemesine izin verilmeli, ancak yeterli miktarda beslenmesi için de yardım edilmelidir.

Yemek süresi bitene kadar çocuğun yemek masasında oturmasında ısrarcı olunmalıdır. Yemek bitinceye kadar sofradan kimse kalkmamalıdır.

Çocuk seçici davranıyorsa besinler karıştırılarak verilmelidir.

Öğün sırasında dikkat dağıtıcı nesnelerin (oyuncak, oyun) kullanılmaması gerekmektedir. Televizyon karşısında yemek yenilmemelidir.

Ebeveynlerin her konuda olduğu gibi beslenme konusunda da iyi bir rol modeli olmaları gerekir.