SEVGİ VE GÜVEN

Sevgi, insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygudur. Sevmek ise sevgi ve bağlılık duymaktır. Çocuklar yaşantılarında sevmeyi ancak sevilerek öğrenirler. Anne-babaların çocuklara karşı en önemli görevi çocuklara sevildiklerini hissettirmektir. Çocuklar sevildiklerini hissettiklerinde kendilerini değerli görürler ve kendilerini sevme duygularını geliştirirler. Ayrıca çocuklar sahip olduğu sevgi ve sevildiğini hissetme duygusu onların dengeli bireyler olmalarını sağlar; gelecekte başka bireylerle oluşturacakları ilişki biçimlerini, diğer bireylere nasıl davranacaklarını ve onları seveceklerini öğretir ve oluşturur.

Bebek doğduktan sonra bebeğin beslenme, temizlik gibi ihtiyaçlarının ve bakımının birileri tarafından karşılanması gerekmektedir. Bebekler bedenlerinden gelen uyarılara karşı çok duyarlıdırlar. Tüm isteklerini en güçlü silahı ve tek anlatım aracı olan ağlayama ile dile getirirler. Ayrıca istek ve gereksinimlerinin bekletilmeden karşılanmasını ve doyurulmasını isterler. Bebeğin isteklerinin karşılanmasının ve doyurulmasının düzenli ve sürekli yapılması önemlidir. Doğumdan itibaren uzun bir süre temel bakım veren kişinin çocuk için önemi çok büyüktür. Temel bakımı veren kişinin çocuğu gerçekten seven; ona bağlanabilen; mutlu, huzurlu ve tahammüllü bir kişi olması ve de bakımın düzenli, periyodik, devamlı ve tutarlı verilmesi gerekmektedir. Bebeğin ihtiyaçlarının bu şekilde karşılanması hayatlarındaki kişilerin güvenilir olduğunu bebeğe öğretir ve güven duygusunun gelişmesini sağlar. Güven, korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusudur. Temel bakım veren kişinin (annenin) sevgi dokunuşlarıyla ve sevgi sözleriyle bebeğin ihtiyaçlarını uygun şekilde gidermesi ve bunların tekrarı bebekte sevgi ve şefkat gelişimine neden olur. İhtiyaçlarının devamlı ve düzenli karşılanması güveni oluştururken annenin sevgi ve şefkati ise çocukta sevgi ve şefkati oluşturarak, geliştirir. Ayrıca babalar da bebekleriyle zaman geçirmeli, bebeklerin ihtiyaçlarını karşılamalı, bebeklere dokunmalı, onlarla konuşmalı ve onları sevmelidirler. Bunun sonucu da babalar, kendilerinin sevgi ve şefkat sağlayan güvenilir kişiler olduklarını çocuklarına öğretmiş olurlar.

 

İlk bir yaş içinde bebeğin ağlamalarına hemen ve devamlı karşılık verilmeli, bebeklerle mümkün olduğu kadar çok fiziksel temas sağlanmalıdır. Kucağa alınmalı, sevilmeli, okşanmalı, bebekle oynanmalı ve sevgi dolu sözlerle iletişim kurulmalıdır. Bu dönemde bebek, anneye 6 aydan sonra bağlılık duymaya başlar ve 8–9 aylık olunca anneye bağlılık tam oluşur. Bebeğin bu sevgi ve bağlılığının ve normal gelişiminin kurulmaması kötü bir gidişatın göstergesidir. Zorunlu olmadıkça ilk yıl içinde temel bakımı veren kişiden uzun süreli ayrılık oluşturulmamalıdır.

 

 

Bebek büyüdüğünde ve bir yaşından sonra yürümeye başladığında artık anneden uzaklaşmaya ve bağımsızlık elde etmeye başlar. 18. aydan sonra (18–36 aylar arası) çocuk anneyi istemek ve bağlılığını sürdürmekle ondan uzaklaşma ve bağlılığını kırarak bağımsızlaşma gel-gitlerini yaşar. Çocuk ayrı bir varlık olduğunun bilincindedir, bağımsızdır ve özerktir. Bu farklılığını sınırsız bir özgürlük olarak kullanmak ister. İstekleri doğrultusunda giden, inatçı, bencil ve saldırgan bir çocuk gibi davranır. İnatlaşma anlamlı düzeyde vardır. Ebeveynleri istememe, onları itme ve öfke nöbetleri görülür. Çocuk (anneyi, aileyi, bağlılığı) bir yandan ister bir yandan da reddeder. Bu, ebeveynler ile olan bir mücadele değil, çocuğun içindeki mücadeleden kaynaklanır. Bunlar, çocuğun en zor idare edildiği dönemlerdir. Bu dönemlerde ebeveynlerin, çocuk istemiyor gibi gözüküyor olsa da koşulsuz sevgi, şefkat ve ilgi göstermeleri gerekmektedir. Aslında bu çocukların bu dönmede de sevgi ve şefkat istemleri ve ihtiyaçları vardır. Çocuğa bu dönemde de kendisinin özel olduğunu hissettirmek gereklidir. Ebeveynlerin çocukla birebir olarak çocuğun sevdiği ve zevk aldığı oyun ve aktivitelerle yaklaşık 15–20 dakikalık kaliteli bir zaman geçirmesi çocuğun duygusal ve sevgi gelişimi için ve de sağlıklı ebeveyn-çocuk ilişkisi için gereklidir.

 

3–6 yaş arasında çocukta özerklik dönemin inatçılığı gider. Artık söz dinleyen, sevimli, sokulgan, konuşkan, yaşam dolu, her şeyi bilmek ve tanımak isteyen, devamlı soru soran, kendi işini kendi gören, gün boyu yorulmadan ve usanmadan devamlı oynayan ve enerjisi gün boyu hiç bitmeyen bir çocuktur. Anneden uzak daha fazla zaman geçirecektir. Buna rağmen de sevgi ve şefkat gereksinimleri vardır. Bazen gelip annesinin yanına veya kucağına oturacak, fiziksel sevgi ve şefkat isteyebilecektir. Ebeveynlerin bu dönemde çocukların istedikleri şekilde ilgi, sıcaklık, sevgi ve şefkat göstermeleri gerekmektedir. Babaların da özellikle erkek çocuklarına baba sıcaklığını, sevgisini ve yakınlığını hissettirmesi kaçınılmaz şekilde görevleridir.

 

Çocuklar 6–9 yaşları arasında bağımsızlık için mücadele etmelerinin yanında bol duygusal desteğe de ihtiyaç duyarlar. Bu yaşlarda da koşulsuz sevgi vermek gereklidir. Onlara yaptıkları işlerden ve başarılarından dolayı değil sadece kendileri oldukları için sevgi verilmelidir. Anne-babalar çocuklarının özel olduklarını onlara hissettirmelidir. Çocuklara her gün sevildiklerini hissettirecek şeyler yapmak –küçük şeyler olsa dahi- uygun yaklaşımdır. “Seni seviyorum çocuğum” demenin birçok yolu bulunmalı ve çocuğa bu sunulmalıdır. Anne-babaların sevgilerini verdikleri, çocuklarıyla birebir ilgilendikleri ve onlarla, onlara adanmış nitelikli zaman geçirmeleri gerekmektedir.

 

 

Çocuklar doğduklarından itibaren bize güvenmek isterler. Eğer onlar adına verdiğimiz kararlarda ve isteklerde tereddütlüysek, telaşlıysak veya kaygılıysak onlar da bu tür bir kişilik geliştirip gördükleri modele benzer davranacaklardır. Çocuklara her zaman net ve kararlı davranılmalı ve onlarla bu şekilde konuşulmalıdır. Bu tür davranış, sert davranmayla eş değildir. Sevgi temelinde kararlı ama sakin ve yumuşak olunmalı ve bu şekilde davranılmalıdır. Her şeye evet demek kadar her şeye hayır demek de yanlıştır. Gerçekten yapılmaması gerekenlere hayır demek çocuğa güven verir ve ona doğruyu öğretir. Fakat hayır denildiğinde niçin hayır denildiğinin açıklaması ise çocuğun yaşına uygun ve onun anlayabileceği şekilde olmalıdır. Çocuklara bazı sınırlar koymak gereklidir. Bu sınır gerekliyse ve doğruysa bu, çocukları rahatlatacaktır. Hayır denmesi gereken konularda başkalarından yardım almak, yani “deden kızar, öğretmen kızar, doktora söylerim” gibi yaklaşımlar, aileyi iyi göstermez ve yanlış davranışlardır. Aileyi yetersiz, güvensiz ve ne yapacağını bilmeyen erişkinler durumuna düşürür. Çocuklar için doğru ve yanlışı öğreten,  sevgi temelinde sertlik uygulamayan ancak karalı otorite gösteren ebeveynler olunmalıdır. Devamlı evet demek, gerekli yerlerde hayır dememek, sevginin ve korumanın fazla olması ise çocukları bağımlı, kendine yetemeyen, yetersiz bireyler haline getirir. Ebeveynler çocuklarına doğruyu ve yanlışı, oluru ve olmazı öğretmek zorundadırlar. Çocukların nelere haklarının olduğunu bilmeye, nerede duracaklarını öğrenmeye, durmadıklarında da ödeyecekleri bedeli öngörmeye hakları vardır. Tüm değerlerin öğrenildiği ve bunların öğrenileceği yer, ailedir. Ancak ebeveynlerin oluşan durumlarda birbirlerinden ayrı davranış modelleri sergilememeleri gereklidir. Birisinin evet dediğine diğerinin hayır demesi çok sakıncalı bir durumdur. Ebeveynlerin hayırı da eveti de birlikte, anlaşmış ve tek ses olarak söylemeleri ve bu yönde davranmaları gerekmektedir.

 

Koşulsuz sevgi çocuklara verilecek en değerli hediyedir.