KORKU

Çocuklarda korku, çocuk gelişiminin bir parçasıdır.

Çocuğun bilemediği, anlayamadığı ve somutlaştıramadığı her türlü kavram, korku geliştirebilir. Çocuğun kendine olan güvenini sarsacak, azaltacak, güvensizlik yaratacak her türlü eylem ve davranış biçimi de korku oluşumuna neden olabilir.

Bebeklerde duygusal bir gelişim ve herhangi bir öğrenme olmadan doğuştan bir korku eğilimi olduğu belirtilmektedir. Yaşamın ilk döneminde, 6. aydan sonra aşırı uyarılar ve hoş olmayan durumlarla bağıntılı olarak ağlama sergilenebilir. Bu dönemden sonra bebekler için her şey korkutucu olabilir. Beklenmedik ve kontrol edilemez durumlar, alışılmadık sesler, gürültüler, alışılmamış bir nesne, yüzler, yabancılar korku yaratabilir. Bebekler acıkma, susama, altını ıslatma gibi kendi içinden gelen nedenlere karşı da korku gösterebilirler.

Bebekler ilk yaş içersinde anneye geliştirdikleri bağlılıktan sonra ayrılık endişesinden kaynaklanan bir korku hissedebilirler. Anne bebeğin görüş alanından çıktığında, bebekte süreklilik kavramı gelişmediğinden giden anne bir daha geri dönmeyecekmiş gibi algılanır ve bebek ayrılık korkusu yaşar. Yürümeye başlayan çocukta yükseklik korkusu görülebilir. Ayağa kalkan bebek, özgürleşme hazı yanında, birden zemine bakarak korku yaşayıp, oluşan korkudan kurtulmak için olduğu yere çökebilir. 18–36 aylık bebekler de tehlike olarak algıladıkları birçok şey ve durumda korku duyarlar. 2–3 yaş arasında yüksek seslerden ve hayvanlardan korku, karanlık oda korkusu, ebeveynlerden ayrılma ve kişisel çevredeki değişikliklerden kaynaklanan korkular en sık rastlanılan korkulardır. 3 yaşına kadar olan korkular somut şeylerden olan korkulardır. 3-6 yaş arasında görülen korkular ise hayal dünyası artık gelişmiş olduğu için fantastik (gerçek olmayan, hayalî) durum korkularıdır. 3 yaşından sonra karanlık, hırsız ve hayali nedenlere (canavar, hayalet, öcü) bağlı korular başlayabilir. Karanlık korkusu ve uykuya dalma korkuları özellikle sık yaşanan korkulardır. Çocuklarda 5–6 yaş arasında genelde ebeveynlerin yaşlanacağı veya hastalanacağı ile ilgili korkular oluşabilir.

Gelişim dönemlerinde görülen korkularda süre ve şiddet yönünden artma olmadığı sürece bu korkular normal olarak kabul edilmelidir. Korkularından dolayı çocuğu ayıplamak ve utandırmaktan kaçınılmalıdır. Çocuğun korkuları oluştuğunda ebeveynler, çocukların kendilerine güvenini oluşturacak ve artıracak şekilde davranmalıdır.

 

Bebek dünyaya geldikten sonra mutlu, huzurlu, tahammüllü, çocuğu gerçekten seven, ona bağlanabilen ve temel bakımı veren kişinin (annenin) düzenli, periyodik, devamlı, tutarlı ve yeterli bakım vermesiyle güven ve sevgi geliştirir. Çevreye ve kendisine güven duygusunu oluşturur. 6. aydan sonra anneyi ve çevreyi tamamen algılayabilen bebek, yabancıyla karşılaştığında endişe duymaya başlar. Endişe (kaygı) üzüntülü düşünce durumu, kuşku ve korkudur. Endişe, tatmin edici olmayan veya tedirgin eden durumların ortaya çıkması karşısında yetersizlik ve güvensizlik hissetme ve de bu duruma duyulan tedirgin edici duygudur. Bebeklerde endişe ve korku, algısal evrenin gelişmesi ile başlar. Bebeklerde duygusal bir gelişim ve herhangi bir öğrenme olmadan doğuştan bir korku eğilimi olduğu belirtilmektedir. Yaşamın ilk döneminde, 6. aydan sonra aşırı uyarılar ve hoş olmayan durumlarla bağıntılı olarak ağlama sergilenebilir. Bu dönemden sonra bebekler için her şey korkutucu olabilir. Beklenmedik ve kontrol edilemez durumlar, alışılmadık sesler, gürültüler, alışılmamış bir nesne, yüzler, yabancılar korku yaratabilir. Bebekler acıkma, susama, altını ıslatma gibi kendi içinden gelen nedenlere karşı da korku gösterebilirler. Ebeveynlerin bebeklerin korkularını anlamalıları ve onlara ters ve olumsuz tepki yerine duygusal destek vermeleri gerekmektedir. Gerginlik, endişe ve korku hissettiklerinde çocuklara güvenli davranış sergilemek; gülümsemek; rahat olunduğu izlenimi vermek; onlara olumlu, neşeli ve sevgi dolu bir sesle durumun anlatılması çok önemlidir. Korkularının anlaşıldığı ve kabul edildiği bebeklere hissettirilmelidir. Bazen kucağa almak ve sarılmak da gerekebilir. Bebek korunulacağına dair bir güven hissetmelidir. Yabancılarla anne kucağında ve güvenli bir ortamda tanışmak uygundur. Yabancı korkusu, gelişme sırasında yeni yüzlerin sık sık görülerek tanıdık olması ile azalmaya başlar. Gürültü, hayatın her döneminde korku uyaranı olmaya devam eder ve zamanla gürültülere duyarlılık da değişir.

 

Bebekler ilk yaş içersinde anneye geliştirdikleri bağlılıktan sonra ayrılık endişesinden kaynaklanan bir korku hissedebilirler. Anne bebeğin görüş alanından çıktığında, bebekte süreklilik kavramı gelişmediğinden giden anne bir daha geri dönmeyecekmiş gibi algılanır ve bebek ayrılık korkusu yaşar. Bunu normal kabul etmek gereklidir. Çocuğa ayrılık yavaş yavaş öğretilmelidir. Anne odadan ayrıldığında bebek ağlıyorsa sevgi dolu ve durumu açıklayıcı ses teması sürdürülmelidir. “Hemen geleceğim, seni bırakmadım, şunu yapmam gerekli” gibi ses teması sağlanılmalıdır. Ayrılırken “hoşça kal, hemen döneceğim” diyerek, mutlu ve gülümseyerek oda terk edilmeli, dönüşte de bebek gülümseyerek ve mutlu şekilde kucağa alınmalı ve dönüldüğü belirtilmelidir. Bu tür ayrılıklar uzak kalınan süre uzatılarak, uygun periyotlarda, ardışık olarak tekrarlanmalıdır. Ayrılıklarda, ayrılış ve dönüşlerde gülümsemek, durumu ifade etmek ve neşeli tavır sergilemek gereklidir.    

Yürümeye başlayan çocukta yükseklik korkusu görülebilir. Ayağa kalkan bebek, haz yanında, birden zemine bakarak korku yaşayıp, oluşan korkudan kurtulmak için olduğu yere çökebilir. 18–36 aylık bebekler de tehlike olarak algıladıkları birçok şey ve durumda korku duyarlar. Bunlar normaldir. Palyaçoya, resmi giysili ve farklı görünen kişilere ve hayvanlara karşı korku duyulabilir. Çocuklarda korku, çocuk gelişiminin bir parçasıdır. Algılanan bir tehlike karşısında, verilen normal duygusal bir tepkidir.  Çocuk korktuğunda tüm duygular gibi bu duygu da inkâr edilmemeli, kabul edilmelidir. Korku duyguları küçümsenmemeli, ne hissettiğinin anlaşıldığı belirtilmeli, durum diğer çocuklar veya yaşantılarla örneklenmeli, tehlike olmadığı ve zarar görülmeyeceği belirtilmelidir. Çocuğa korktuğu durumlarda destek vermek, duygusunun anlaşıldığını belirtmek, sevgi göstermek, korktuğu için sevginin azalmayacağını belirtmek ve korkusu nedeniyle çocuğa olumsuz tepki göstermemek gereklidir. Korkuları karşısında çocuklara sabır ve anlayış göstermek önemlidir. Korkular karşısında sakinlik korunmalıdır.  Duygularının ve düşüncelerinin gelişmini sağlamak için bu konularda çocuklarla “rol yapma oyunları” oynamak önemli bir eğitim yoludur. Normal ve sorunsuz zamanlarda durumlar örneklenip bu durumlarda arkadaşların, oyuncak hayvanların, kendisinin ve bizlerin ne hissedeceğinin ve ne yapılması gerektiğinin sorulması, durumun rollerle anlatılmasının sağlanması ve rol oyunlarının oynanması duyguları anlamaya ve bu duygulara yön vermeyi öğrenmeye büyük yarar sağlar.

0–6 ay arasında desteği kaybetme ve yüksek seslerden korkma; 7–12 ay arasında ani ve beklenmedik şeylerden korkma ve yabancı korkusu; 1–2 yaş arasında ayrılma korkusu ve tehlikelerden ve tuvaletten korku ve 2–3 yaş arasında yüksek seslerden ve hayvanlardan korku, karanlık oda korkusu, ebeveynlerden ayrılma ve kişisel çevredeki değişikliklerden kaynaklanan korkular en sık rastlanılan korkulardır. 3 yaşına kadar olan korkular somut şeylerden olan korkulardır. 3-6 yaş arasında görülen korkular ise hayal dünyası artık gelişmiş olduğu için fantastik (gerçek olmayan, hayalî) durum korkularıdır. 3 yaşından sonra karanlık, hırsız ve hayali nedenlere (canavar, hayalet, öcü) bağlı korular başlayabilir. 3–6 yaş korkuları, köpeğin ısırması, iğne yapılması vb. doğrudan deneyimlere, başkalarının deneyimlerine veya korkunç film seyretme ve bu filmlerdeki kahramanların korkularını görme gibi nedenlere dayanır. Ayrıca bedensel zarar görme, yalnız başına kalma ve uykuya dalma korkuları da görülebilmektedir. Karanlık korkusu ve uykuya dalma korkuları özellikle sık yaşanan korkulardır. Ebeveynlerin hafif ışık ortamı sağlaması ve uyurken çocuğun yanında bulunması veya ninni söylemesi, çocuğa uykuya geçmesini sağlayan nesneler verilmesi gibi güven telkin edici önlemler ile bu korkular yatıştırılabilir. Karanlıkta uyuyamama korkusu, uzun zamana yayılarak ve ışığın kademeli şekilde azaltılması ile yavaş yavaş yenilebilir. Ayrıca bu yaşlarda anne-babadan ayrı kalmak da çok belirgin şekilde tedirginliğe neden olur ve bu dönemlerde bırakılma korkusu oluşabilir. Bu nedenle çocuklar yalnız bırakılma veya terk edilme ile tehdit edilmemelidir. Çocuklarda 5–6 yaş arasında genelde ebeveynlerin yaşlanacağı veya hastalanacağı ile ilgili korkular oluşur. Bu dönemlerde ailelerin disiplin sağlama veya otorite ile ilgili olarak çocukları korkutmaları, onları korkutarak sindirmeleri çok sık yapılan yanlışlardır. Bu tür yanlış uygulamaların hiç yapılmaması gereklidir. 3–6 yaşları arasında soyut kavramlar oluşmadığından, ailenin çocuğu bu şekilde korkutması (tanrı, polisin götürmesi, iğne yapılacağı gibi) yetişkinlik korkularının çekirdeğini oluşturur. Altı yaşında korkularda artma görülür. Genellikle hayalet, cadı, hortlak korkusu; yangın ve hırsızdan korkma ortaya çıkar.

 

Unutulmamalı ki çocuğun bilemediği, anlayamadığı ve somutlaştıramadığı her türlü kavram korku geliştirebilir. Çocukların deneyimlerinin az ve düşünme yeteneklerinin sınırlı olması nedeniyle gördüklerini ve duyduklarını gerçekçi olarak değerlendiremediklerinden benzeterek, gördüklerini çarpıtarak, abartarak ve süsleyerek korkulu sonuçlar çıkarabilirler. Bu dönmelerde çocukların korkularıyla başa çıkmalarına yardımcı olmak gereklidir. Korkularını kabul etmek, onlara anlayış göstermek, korkular ve korkularının nedenleri konusunda onlarla konuşmak, korkularını paylaşmak, korkuları karşısında güç kazanacakları bir şeyler bulmak, korkuları karşısında onlara güven sağlamak, korkunç ve korkutucu nesneler ile teması azaltmak ve yeni durumlara karşı korku oluşmadan önce onları hazırlamak çocukların korkularını yenmeğe önemli katkı sağlar.

Okul çağı çocukları (6. yaştan sonra), aile yuvasından çıkarak dış dünyaya açılıp toplumsal çevreye iyice karışırlar. Geliştiklerinde kendilerinin ve başkalarının daha fazla farkında olurlar. Bu dönemde hata yapmaktan, başarısız olmaktan, utandırılmaktan, küçük düşürülmekten, aptal ve yetersiz görülmekten korkarlar. Bu korkuları onları kısıtlayıp dünyayı anlamalarına, keşfetmeklerine ve yeni şeyler denemelerine engel olmaktadır. Çocukların bu tür korkularına da saygı duyulmalı, bunların yenilmesi için çaba sarf edilmelidir. Çocuklara hata yapmaktan korkmanın yersiz olduğu gösterilmelidir. Çocuklara kendi hatalarımız da gösterilmelidir. Kendi hatalarınızı konuşmak, bazı deneyimlerin tam başarıyla bitmeyeceğinin örneklerini vermek, her deneyimden bir şeyler öğrenildiğini göstermek, herkesin hata yapabileceğini anlatmak ve örneklemek, hata yapmanın dünyanın sonun olmadığını göstermek ve bir dahaki denemenin daha iyi olabileceğinin umut edilmesi gerektiğini öğretmek hata yapma korkularını azaltır. Hata bir şeyler öğrenmemizi sağlayan deneyimlerdir. İnsanlar deneyimlerle bir şey öğrenirler. Çocukların hataları karşısında bağışlayıcı olunmalı, deneyimlerinde başarı elde etmezlerse eleştirisel davranılmamalıdır. Hata öğretici deneyime dönüştürmeli, çocuğun mücadele isteği kırılmamalı, korkmadan denemesi için yüreklendirilip desteklenmelidir. Başarısızlık ve mahcup olma korkusu sabır, anlayış, yüreklendirme ve destekle ortadan kalkar. Ayrıca korkulan nesne veya durumla yavaş yavaş, kademeli, rahat ve güvenli bir ortamda karşılaştırma ve ödül ve övgülerle destekleme gibi davranışlar korkuları yenmeye yardımcı olur. Çocuk, hata yapınca cezalandırılmamalı, yapamayacağı işler verilip mahcup olacak şartlara itilmemeli, karanlık odaya kapatmak gibi korkularıyla birdenbire yüzleştirilmemelidir.

Ebeveynler kendi korkularıyla da çocuklara yanlış örnek olabilmektedirler. Ayrıca çocuklar günümüzde görsel ve yazılı basın yolu ile birçok korku nesnesiyle karşılaşmaktadırlar. Çocukların kimi korkularının oluşumu da deprem, yangın, kazalar ve ev dışı kavgalar gibi aile dışı faktörlere bağlı olarak gelişebilir. Unutulmamalıdır ki kent, tehlikelerle doludur.               

 

Okul öncesi ve okul dönemlerinde soyut kavramlar tam gelişmediğinden ölüm, dünya, doğum, din, ebeveynlerin yaşlanacağı, sevdiklerinin çekip gideceği konularda da artış yaşanır. Bu dönemlerde çocuğun yaşına uygun bilgilendirme yapılmalıdır. Ebeveynlerin 10–11 yaşlarına kadar çocuğa güvence vermesi önemlidir. Soyut kavramları işleme beceriksizliğiyle oluşan bu tür korkular (daha sonra bu kavramlar gelişse de) ileri yaşlarda da devam eder. Sevilen kişilerin çekip gideceği korkusu sık görülen önemli bir korkudur. Bu dönemi sıkıntılı yaşayan, destek ve güvencenin yetersiz olduğu çocuklarda ayrılık ve bırakılmışlık duygusu, daha sonra ortaya çıkacak olan ölüm korkusunun psikolojik öncüsü niteliğindedir. Ergenlik döneminde de sosyal etkinliklere katılma, arkadaş gruplarından dışlanma, başarısızlık, fiziki yetersizlik korkuları oluşabilir. Çocuk büyüdükçe anne-babanın ve toplumun benzer korku ve kaygılarını hisseder.

Çocuklar, okul öncesi dönemlerde korkunun etkisini azaltmak üzere, zihinsel savunma düzenekleri geliştirirler. En sık kullanılan savunma mekanizmaları, sosyal geri çekilme davranışı, duygusal gerileme, inkâr, bastırma, yansıtma ve tören şeklindeki ritüalizasyonlardır (uykuya dalma ve karanlık korkusunda her gece aynı davranışla uykuya geçmek gibi).

 

Çocuk ve ergenin kendine olan güvenini sarsacak, azaltacak, güvensizlik yaratacak her türlü eylem ve davranış biçimi korku oluşumuna neden olur. Gelişim dönemlerinde görülen korkularda süre ve şiddet yönünden artma olmadığı sürece bu korkular normal olarak kabul edilmelidir. Gelişimsel dönemin özelliklerin bilinmesi, yaşa uygun bilgilendirme yapılması, destek ve güven verilmesi ve çocuğun rahatlamasının sağlanması korku oluşumunu azaltacak veya oluşan korkuların geçmesine neden olacaktır. Korku yaşamın sürdürebilmesi için aynı zamanda gerekli olan bir duygudur. Önemli olan korkunun mantık çerçevesinde kişi tarafından denetim altına alınmasıdır. Bunun için her duyguda olduğu gibi çocuğun erişkinlerin desteğine ve güvenine gereksinimi vardır. Çocuğa yüzme öğretmenin yolu onu denize atmak değil yavaş yavaş ve güven verici bir tutumla yüzmeye alıştırmaktır. Çocuğun korkuları oluştuğunda ebeveynler, çocukların kendilerine güvenini oluşturacak ve artıracak şekilde davranmalıdır. Oluşan korkuların bazıları çabuk geçer. Yaşamının normal gidişini engelleyecek düzeyde ve ciddi boyutta ise durum araştırılmalı profesyonel destek alınmalıdır.

 

Korkutma yönteminin hiç kullanılmadığı evlerde sıklıkla görülen bir durum da aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumlardır. Çocuklar adım atsa, öksürse yanında yardıma birisi vardır. Özgürlüğü bu denli kısıtlanmış çocuk neyin tehlikeli, neyin tehlikesiz olduğunu öğrenmeye vakit bulamaz. Sonuçta her şeyden ürker, kendi gölgesinden bile korkar hale gelir. 2–3 yaş döneminde çocukların gerçekten korunmaya ve güvenli ortamlara ihtiyaçları vardır. Çocuğun fark edemeyeceği şekilde oyunların denetlenmesi, görünür ve görünmeyen tehlikelere karşı önlemler alınması gereklidir. Çocuklara yapılacak uyarılarda soğukkanlı ve gerçekçi olunmalı, tehlikeler abartılmamalıdır. Koruyuculuk ve kollayıcılığın ne dereceye kadar yapılacağının bilinmesi çocuk gelişimi açısından önemlidir.

 

Ebeveynler genellikle çocukların korkularını pek bilmemektedirler ve çocuklar korkularıyla tek başlarına kalmaktadırlar. Bunun yanında çoğunlukla çocuğun korkularına karşı sert tepkiler ortaya koyulmaktadır. Bunların yapılmaması gerektiği oldukça açık ve net bir gerçektir. Korkularından dolayı çocuğu ayıplamak ve utandırmaktan kaçınılmalıdır. Çocuğun korkularıyla alay etmek ve korkularının üstüne gitmek sakıncalıdır. Korkunun nedeni araştırılmalı, aşırı kollayıcı bir tutum sergileniyorsa bu gevşetilmeli, çocuk korkuyu başka korkuyla yenmeye çalıştırılmamalı, çocuğun oyunla ve arkadaşlarıyla geçireceği vakit fazlalaştırılmalı, destek, güven sağlanılmalıdır. Bazı durumlarda korkuları açığa çıkarıp (gök gürültüsü, rüzgar gibi) bunların paylaşılması yarar sağlar. Başkaların korkularını görmek ve korkunun paylaşılması korkuyu azaltabilir. Korku ile mücadelede korkunun altında yatan etmenlerin araştırılması önemlidir. Bu, özellikle güvensizlik ve çatışma durumlarında daha da gereklidir. Korku veren durumun üzerine, çocuğun kendi yaşıtlarının yanında bulunmasına olanak tanıyarak gidilmesi çocuğu cesaretlendirebilir.

 

Çocuklar bazen de ebeveynlerin dikkatini çekmek ve ebeveynleri kendilerince kullanmak için korkuyu kullanabilirler. Karanlıktan korkmanın esas nedeni, çocuğun sevdiklerinin yanından ayrılmamayı istemesi ve her istediğinin yerine getirilmesini sağlama vs. olabilir. Bu şekilde oluşturulan korkuların görmezlikten gelinmesinde yarar vardır. Çünkü çocuklar bencil doğaları nedeniyle bu tür korkuları kullanarak yeni istekler geliştireceklerdir. Bu nedenle endişe ve korkunun gerçek nedeninin araştırılması önemlidir.